Cumhuriyet Kadınları Derneği’nden sergi
25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü
“25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü” nedeniyle Cumhuriyet Kadınları Derneği Yenişehir Şubesi, son yıllarda giderek artan kadına yönelik şiddete dikkat çekmek amacıyla Yaşananlarla Kadına Şiddet konulu sergi hazırladı.
Hazırlanan sergide, 2015 yılı şiddet rakamları, son iki yılın şiddet verileri, istatistikler, çocuk gelinler ve bazı yaşanan olaylar öykülerle fotoğraflanarak gösterildi.
Sergi, saat 11.00 ve 16.00 saatleri arasında Heykel Meydanı Atatürk Anıtı önünde çok sayıda Yenişehirli tarafından gezildi. Sergi esnasında Cumhuriyet Kadınları Derneği Yenişehir Şubesi adına Serpil Kayar’ın yaptığı basın açıklaması şöyle;
“Bugün Kadına Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Ve Dayanışma Günü
Kadınların kendi yaşamlarıyla ve bedenleriyle ilgili özgürce karar vermelerini engelleyen her tür durum ya da davranış kadına yönelik şiddettir.
Kadınlara yönelik şiddet, kadınların ve kızların insan haklarının ihlalidir maddi ve manevi bütünlük hakkı, kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkı, ifade özgürlüğü ve evleneceği kişiyi seçme hakkı gibi hakları ihlal eder. Şiddet, insanlık dışı ve onur kırıcı muameleye kadar varan hareketlere yol açabilir ve uç vakalarda yaşam hakkını ihlal edebilir. Sağlık ve çalışma hakkı gibi temel hak ve özgürlüklerden tam olarak yararlanmayı engeller.
Dünyanın dört bir tarafında olduğu gibi ülkemizde de yüz binlerce kadının insan hakları her gün ihlal edilmekte,her üç kadından biri şiddet görmektedir.
Şiddet gören, çocuk yaşta evlenmeye zorlanan kadınların, namus veya töre adı altında yaşam hakları ellerinden alınıyor. Kadınlarımız daha çocuk yaşlardan itibaren en büyük şiddeti en yakınlarından; babalarından, eşlerinden hatta oğullarından görüyor.
2015 yılının ilk 10 ayında 346 kadın erkekler tarafından öldürüldü. 2014’te 306 kadın ve onları korumaya çalışan yakınlarıyla birlikte 314 kişi öldürülmüştü, 136 kadın ve yakını yaralanmıştı. 2015’in ilk 10 ayında öldürülen kadınların sayısı daha yıl bitmeden 2014’ü geride bıraktı. Eşlerini öldüren 46 erkek ise cinayetten sonra intihar etti.
Bu rakamların içinde ağır yaralı kurtulan kadınlar yok, o kadınların akıbeti de bilinmiyor.İntihara sürüklenen, intihar etmiş süsü verilen kadınlar da yok. Sadece cinayetlerin sıralandığı bu listede tacize uğrayan, dayak yiyen, tehdit edilen kadınlar, istismara uğrayan çocuklar da yok
Son on yılda kadına şiddetin yüzde 1400 arttığı, çocuk gelin sayısının yükseldiği bir süreçten geçiyoruz. Şiddete uğrayanların değil, şiddet uygulayanların utanç duymasını sağlamak zorundayız.
2015 in başında 20 yaşında Özgecanımız hunharca katledildi; yine 2015 i tamamlayamadan Gemlikli Dilay ımız , CanSu Kaya mız.,gibi saymakla bitiremiyeceğimiz yavrularımız hunharca katlediler,Bu arada hergün öldürülen kadınlarımız ve bu hafta ,sekreterini korumaya çalışrken, bıçaklanarak öldürülen Op Dr.Aynur Dağdemir.
Bizler endişe içindeyiz, bu öfke, bu kadın düşmanlığı niye ,nereye gidiyor.
Kadına yönelik şiddetin en önde gelen nedeni, erkek egemen sistem içinde erkeklerin kadınları kontrol altına alma, kadınların yaşamını ve yaşam alanlarını kendi koydukları kurallara göre düzenleme isteğidir.
Kadın cinayetlerindeki ve kadına yönelik şiddetteki korkunç artış; bir kişinin annesinin bile diz kapağından dahi tahrik olabileceğini utanmadan söyleyen; hamilelerin sokağa çıkmasının edepsizlik olduğunu ileri süren; 6 yaşındaki kız çocuğuyla evlenmek mümkündür diyen zihniyetin; kadın üzerinden yürütülen yanlış politikaların sonucudur. Bu olaylar azımsanamaz, küçümsenemez, münferit kabul edilemez.
Katilin ruhsal sorunlarının olduğu, uyuşturucu kullandığı, sakinleştirici ilaçlar aldığı, öldürülen genç kadının açık giyindiği ,evlenmek istemediği, yemeği yaktığı, boşanmak istediği, çalışmak istediği gibi “sözde” gerekçelerle kamuoyunun yanıltılmaya çalışılmasına da itiraz ediyoruz. Yirmibirinci yüzyıl Türkiye’si için kadına yönelik şiddetin bir insanlık ayıbı olduğunu vurguluyoruz
Aile içinde kadın ve erkeğe biçilmiş kalıplarla ve kadını birey olarak görmeyen anlayışla yetişen çocuklar, yaşamı boyunca şiddet uygulamaya eğilimli olmaktadırlar. Bu kısır döngüyü durdurmak için şiddetle mücadelede kararlı bir devlet politikasına ihtiyaç vardır.
.. Ancak önümüze çıkan acı gerçek Medeni Kanun’un kabulü ile önemli haklar kazandığımız 17 Şubat 1926’dan bu yana gerçek sorunun çözümünün toplumsal cinsiyet eşitliği ve kadına karşı bakış açısının değiştirilmesi gerekliliği ve bu konuda bir arpa boyu yol alamamış olmamız.dır.
Kadına yönelik her türlü şiddetin failleri adalet sistemi içindeki boşluklardan faydalanmakta, mahkemelerde kolayca iyi hal indirimi almaktadır.
Cinsel taciz ve istismar davalarında mağdurların defalarca mağdur edilmesine, şiddet uygulayanların ise yeni suçlar işlemek üzere tahliyelerine yol açan uygulamaların terk edilmesini sağlamak zorundayız.
Tecavüze uğrayan kız çocuklarının ruhsal bütünlüğünün zedelenip zedelenmediğini soruşturan, kadın katillerine “haksız tahrik” adı altında ceza indirimi sağlayan erkek egemen adaleti değil, gerçek adaleti hakim kılmalıyız.
Kadın önce insandır; kadınların dolmuşa bindiğinde, tek kalmamak için son inenle birlikte inmek zorunda kalmadan, ıssız bir sokakta iki adımda bir arkasına tedirginlikle bakmadan, yanından geçen birinin kendisine taciz edebileceği endişesi olmadan, şiddet gördüğü eşine ,sonum nasılsa ölüm olacak diye boyun eğmeden,,, evde, sokakta, işyerinde güvenle yaşayabilmesini istiyoruz. Bunun için devletimiz çağdaş bir sosyal devlet olmanın gereğini yerine getirmeli, bu konuda gerekli olan hassasiyeti göstererek; eğitim çalışmaları ve yasal düzenlemeleri yapmalıdır.
Öldürülen ya da şiddet uğrayan kadınların; giydikleri elbiselerin rengi, makyaj yapmaları, evlerine bir saat geç gelmeleri, cep telefonuyla sıkça konuşması gibi nedenler tahrik sayılarak büyük ceza indirimleri uygulanmaktadır. Toplumun en savunmasız kesimi olan kadın ve çocukların yaşam hakkına yönelen suçlarda ceza indirimi uygulanmamasını istiyoruz.
Kadına yönelik şiddetin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması, öncelikle devletin ve siyasal iktidarların ilgili tüm kurumlarıyla sorumluluk üstlenmesi, ilgili tüm sivil ve resmi kuruluşlarla işbirliği yaparak, yaşamsal öneme sahip bu sorunun ortadan kaldırılması için gerekli sosyal politikaların yaşama geçirilmesi ile mümkün olacaktır
Bizler artık hemcinslerimizin yaşamdan koparılmalarına tanıklık etmek istemiyoruz. Ve bunun içinde onları yaşamlarına sahip çıkmaya çağırıyoruz.”