Siyasal İslam’ın çöküşü
Siyasal İslam,
Bir başka deyişle İslam’ın siyasallaştırılması veya dinin politize edilişi yakın tarihin en tartışılan konularından biri.
İslam’ın sosyo-politik bir imkân ve halka yakın görünmenin bir anahtarı olarak keşfedilmesinin tarihi Türkiye’de çok partili sisteme geçildiği yıllara dayanıyor.
Ancak daha kesin olan şu ki, Türkiye’de İslam’ın siyasi bir kimlikle karşımıza çıkışı Recep Tayyip Erdoğan’ı da bünyesinde yetiştiren Erbakan’ın Milli Görüş ideolojisiyle aynı tarihlere rastlıyor.
Erbakan’ın nispeten Anti-Amerikancı veya bir başka deyişle daha Milliyetçi olan siyasal çizgisinden kopup farklı bir yol ayrımına giren Erdoğan ise Siyasal İslam’ın bir ABD projesi olan Ilımlı İslam projesiyle sürdürülmek istendiği dönemde önemli bir aktör haline geliyor. Gülen Cemaati’yle girişilen ortaklık, Siyasal İslam’ın Türkiye’de yerleşmesine ve kök salmasını kolaylaştırıyor.
AKP’nin 2002’de iktidara gelmesiyle birlikte bir çok İslam ülkesinde de demokrasiye geçiş adı altında bu ülkelerin Amerika’nın küresel çıkarlarına entegrasyonu sağlanıyor.
Ancak,
ABD’nin özellikle Ortadoğu ülkeleriyle birlikte ve Mısır, Libya, Tunus ve Cezayir gibi Kuzey Afrika ülkelerinde hayata geçirmek istediği ‘Ilımlı İslam’ modeli ve bu modelin temelini oluşturan Siyasal İslam projesinin çöktüğünü Türkiye’de ve dünyada yaşanan gelişmelere bakarak anlamak mümkün.
Suriye’de Esad’ın yıkılamayışı, Arap ülkelerindeki özgürlükçü başkaladırı olayları, Mısır’da Müslüman Kardeşler hareketinin tasfiye edilmesi, Türkiye’de yaşanan Gezi Direnişi artık halkların kendi kaderini kendisinin çizmek istediğinin ve bu iradeyi fiili olarak ortaya koyduğunun bir göstergesi .
Başbakan Erdoğan’ın yakın zamanda Mısır’a yaptığı bir ziyarette laikliği savunması ve Mısır halkına laikliğe sahip çıkması çağrısında bulunuşu da Siyasal İslam projesinin rafa kaldırıldığını gösteriyor.
Bugün Avrupa’yı ve Amerika’yı içine alan coğrafyaya Hıristiyan Dünyası yerine Batı Dünyası deyişimiz,
Buna rağmen,
Türkiye’yi ve Ortadoğu’yu da içine alan bölgeden ‘Doğu Dünyası’ yerine ‘İslam Coğrafyası’ olarak söz edişimiz ise yine bu politikanın ayrıştırıcı bir özelliği.
Bizde Müslüman Bilim Adamları diye bir kavram vardır. Ancak dünyanın en ünlü bilim adamlarından biri olan Albert Einstein, elektriğin hayatımıza girmesini sağlayan Nikola Tesla veya ampulü icat eden Edison, dünyanın hiç bir yerinde Hıristiyan Bilim Adamı olarak etiketlenmez.
Çünkü, Müslümanlığı veya Hıristiyanlığı benimsemiş bir bilim adamı icatlarını belirli bir inanç grubuna özel değil tüm insanlığın yararını gözeterek yapmıştır. Aynı şekilde dünyadaki bilim adamlarının çoğunluğunu oluşturan Ateist bilim insanlarının buluşları da tüm insanlığın kazanımı olarak tarihe geçmiştir.
Bilimde de siyasette de batıdan almamız gereken çok ders var.
Bilimi de siyaseti de topluma hizmet etmenin bir aracı olarak kullanmak dünyanın geleceğini daha da aydınlatacak.
Bugün hükümetin cemaatle olan sorunu da gösteriyor ki laik bir devletyapısına AKP’nin herkesten çok ihtiyacı var.
Bırakalım insanlar kendi inaçlarını bir değer olarak sahiplensin ve kendi içinde yaşasın. Laiklik ilkesi de farklı inançların bir arada yaşamasının teminatı olmaya devam etsin.