Dünyaya dokunurken
Gezgin deyince akla Marco Polo, Evliya Çelebi, Macellan ya da Kristof Colomb gelir. Maceralarını okuyup keyfine doyamadığımız bu kâşiflerin diğer insanlardan farkı mı ne? Gezgin ruhları olsa gerek. O ruhu yakalamak ve kaybetmemek esas olan…
Gezgin deyince akla Marco Polo, Evliya Çelebi, Macellan ya da Kristof Colomb gelir. Maceralarını okuyup keyfine doyamadığımız bu kâşiflerin diğer insanlardan farkı mı ne? Gezgin ruhları olsa gerek. O ruhu yakalamak ve kaybetmemek esas olan…
Seyahat etmek merak etmekle başlar…
Üzerinde yaşadığımız dünyayı ve yaşamı merak etmeliyiz. Yemekten tarihe, edebiyattan coğrafyaya, sinemadan tiyatroya ilgi alanlarımızı genişletmek yolculuklarımızı daha anlamlı ve keyifli hale getirecektir.
Sanat tarihi gezginlere önemli ipuçları sağlar. Mesela eski doğuyu tanımak için rota Kudüs kenti olmalıdır. Rönesans içinse Floransa’ya gidilmeli.
Bir şehri görüp-başkenti ya da büyük şehirleri- o ülkeyi gördüğümü sanırdım. Oysa New York Amerika değilmiş, İstanbul da Türkiye. Eiffel’e çıkmak Paris’i görmek de değilmiş…
Gezerken gördüm ki ancak küçük şehirlerde gerçek yaşamı görme fırsatını yakalayabiliyor insan. Türk kültürünü tanımak için Anadolu’yu gezmek gerekiyor. Doğu’ya gitmeli mesela. Bir ülkenin başkentini ya da büyük şehirlerini tabi ki gezmek gerekir ama yakınındaki küçük şehir ya da kasabaları da görmeyi ihmal etmemeliyiz.
Bir ülkeyi tanımak için asıl olan o ülkenin kültürüdür. Bunu da kültürün doğduğu topraklarda yaşayarak hissedebiliriz. Kitaplar, televizyon veya internet ancak ön bilgi sahibi olmamızı sağlar. O ülkede yaşamak ise başka bir şey. Mesela Batı’ya gittikçe doğuyu düşünürüm. Batı ülkelerinde gezdikçe kendi ülkemi ve kendimi anımsar karamsarlaşırım.
Anbean seyahatlerimizi kaydedebilsek keşke…
Geziler beni hep gittiğim yeri daha çok tanıma isteğiyle doldurur. Oralarda ne denli kısa kalırsam kalayım bulunduğum zamanı iyi değerlendirmeye bakarım.
Bir yere varınca, kentin sistemini çözmem, yürümem, koklamam, gözlemem, otobüse binmem, istasyonlarda oturmam yani kenti bana ait kılmam gerekir.
Yolculuk sırasında kayıt tutmanın önemli olduğunu maalesef geç keşfettim. Yaşanmışlıkları sonsuza kadar saklamamızı sağlayacak birkaç şeyden biri. İhmal etmemeli, sonra pişman oluyor insan. O anlar çok geçmeden bir hazineye dönüşüyor içinizde, bir de bakıyorsunuz onca değerli şey uçup gitmiş.
Günlük tutmak kayıt tutmanın en kolay şekli. Sadece yaptıklarınızı yazarsanız biraz sıkıcı olabilir. Hissettiklerinizi de yazmanızı öneririm. İzlenimleriniz kadar o anki duygularınız da önemli. Seyahatinizi yayımlamayacak olsanız bile.
Gezi notları ile gittiğiniz yerleri diğer insanlara da tanıtabilirsiniz. Bunu kendiniz için yaparsınız aslında. O anları paylaşmanız yeniden yaşamanızı sağlar. Oturup yazmalı bir şeyler. Kısa da olsa yazmalı, iletmeli, bir ses, bir iz…
Not tutmak bir o kadar da eğlenceli kılar seyahati. Yazarken hayaller devreye girer kimi zaman. Görülebilir şeylerin hemen ayırt edilemediği noktalarda düş gücü hayalleri kışkırtır. O an eğlence başlar zihninizde. Güleceksiniz bana; hiç unutmam bir keresinde otelin asansöründeki görevlinin bir kiralık katil olabileceğini düşünmüştüm. Yan odada kalan yaşlı teyzenin de Agatha Christie olduğunu…
Karşımda ilgimi çeken bir şey varsa bir kâğıda çizerim onu. Ya da o anki duygularımı. Sonrasında baktığımda fotoğraftan daha ben olduğumu hissettirirler. Resim yeteneğim olmasa bile.
Fotoğraf makinesi ve kamera ile o anı ölümsüzleştirmenin yeri başkadır. Filmi tabettirmekten ise henüz vazgeçmiş değilim.
Seyahat etmek, ‘Öteki Ben’lerinize ulaşmamızı sağlar.
Bir yere ilk geldiğimde daima psikolojik yönden sınanıyormuşum gibi hissederim.
İlk soru: Bütün oteller dolu, şimdi ne yapacağım? Hiçbir şey, bekle ya da kendini ye bitir.
İkinci soru: Havaalanında adamın biri bavulu elimden kaptı taşıyor. Oysa yardım istemedim. Zaten teşekkür beklemiyor, para istiyor. Peki, ülkenin parasını göreli sadece birkaç dakika olmuşken, nereden bileceğim ne kadar, ne eder? Ayrıca bu parayı hak ediyor mu bakalım?
Üçüncü soru: Hayatımın rehberi olduğunu söyleyen bir adam karşımda. Nasıl kurtulmalı? Bir rehber istemiyorum, yalnız kalmak istiyorum. Fakat ısrar ediyor, tek düze bir sesle konuşuyor. Yok, öyle kolay teslim olmam bilmiyor…
Bunlara benzer pek çok soru çıkar karşınıza. Yolculukta, gezgini tam anlamıyla serseme çeviren bir sürü şey var anlayacağınız.
“Birisini tanımak için onunla yolcuğa çıkın,” derler ya tek başınıza çıktığınız seyahatlerde de kendinizi daha iyi tanıyorsunuz. Bugüne kadar otuz beş ülkeye yolculuk yaptım. Buna rağmen hala olaylar karşısında takındığım tavırlar beni şaşırtıyor. Sanki bir başka Ben’e ulaşıyorum dünyaya dokunurken…