Dolar 34,6389
Euro 36,6011
Altın 2.938,00
BİST 9.647,82
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Bursa 15°C
Açık
Bursa
15°C
Açık
Cum 16°C
Cts 14°C
Paz 12°C
Pts 10°C

KAFKA, MOZART VE DİĞERLERİ

KAFKA, MOZART VE DİĞERLERİ
4 Haziran 2012 09:23
A+
A-

Prag, ortasından akan nehri ile tipik bir Avrupa şehri görünümünde. Vltava Nehri hayat vermiş buraya. Altın Yol’dan aşağı indiğimde önüme çıkıyor tüm güzelliği ile. Biraz yürüyünce Karel Köprüsü’nün en güzel fotoğraf verdiği bir köşeye varıyorum. Güneş, Prag üzerinde ışık oyunları yaratmış, büyüleyici bir görüntü sergiliyor.
Birkaç fotoğraf çektikten sonra yoluma devam ediyorum. Zaten Kafka Müzesi hemen oracıkta. St. Petersburg’daki Dostoyevski’nin müze evi aklıma geliyor. Tuhaf bir heyecan sarıyor içimi. Eski Şehir ’deki ile birlikte gezilecek üç yer var Kafka hayranları için. Söylemeliyim ki, hepsinde hayal kırıklığı yaşıyorum. Ne yazık ki Kafka’dan kalan pek bir şey yok içlerinde. Ancak diğerlerine göre nispeten büyük olan Kafka Müzesi tasarımı için bile görülmeye değer. Gerek görsel, gerek ses efektleri ile ünlü yazara yakışır bir müze, tıpkı yazarın eserlerindeki karakterler gibi tuhaf duygular bırakıyor üzerinizde. Müzeden çıkıp soluğu bir kafede alıyorum. Sert içimli, ekstra sıcak kahvesi ile Starbucks’ı aratmıyor.
Buraya gelmişken Küçük Mahalle’ye köprülerle bağlı olan Praglıların kafa dinlemeye geldikleri sessiz, sakin Kampa Adası’nı gezmenizi tavsiye ederim. Adadaki, grafitilerle süslü, John Lennon’un resmi bulunan, Kadife Devrimi zamanında gençlerin buluştuğu yeri de görmeden gitmeyin.
Karel Köprüsü’nün üzerinden geçiyorum bir kez daha. Birkaç gün içinde kim bilir kaç kez yürüdüm bu köprüde. Ne olur ne olmaz, bir daha göremem diye bir şekilde yolumu geçirdim buradan. Orta Çağ ve Rönesans atmosferi içinde yaptığım bir yürüyüşle Eski Şehir’e varıyorum.
Prag’ın sembollerinden Astronomik Saat karşılıyor beni. Talihsiz Hanuş Usta tarafından yapılan bu saat beş yüz yıldır çalışıyormuş. Saatin güzelliğine diyecek yok ama hikâyesi üzüyor insanı. Dünyada bir benzeri daha olmasın, benzerini yapmasın diye zamanın kralı tarafından gözleri kör edilmiş Hanuş Usta’nın.
Saat kulesinden bakınca Prag, çok güzel ve bir o kadar da özel olduğunu hissettiriyor. Gizemli, başka boyutlarda görüntüler veriyor. Kulelerin şehri, Ortaçağ’dan fırlamış hali ile bir anda seriliyor karşınıza.
Prag’da mimari olarak pek çok farklı yapı görmeniz mümkün. Kübik evler, gotik ve barok tarzında yapılar görsel bir şölen sunmakta. II. Dünya Savaşı’nı fazla zarar görmeden atlatan Prag’da on birinci yüzyıldan başlayarak mimarlık ve resim tarihindeki tüm akımlara rastlamanız mümkün.
Saat 15.50. Yüzlerce turist saatin altında bekleşiyor. Her saat başı olduğu gibi birazdan gösteri başlayacak. Ölümü temsil eden iskelet, eliyle ölüm çanının ipini çekecek. Kulenin pencereleri açılacak, on iki havari arkadan geçecek. Ortadaki horoz haber verecek zamanın geldiğini. Derken kulenin tepesinde Ortaçağ kıyafetleri ile bir adam belirecek, elindeki borazanı öttürüp, bayrak sallayarak halkı selamlayacak.
Meydan her zaman oldu gibi yine kalabalık. Bir milyon iki yüz bin nüfusuna karşın her yıl üç milyonun üzerinde turist ağırlıyor. Burası aynı zamanda Praglıların nefes aldığı bir yer. Alan itibariyle çok geniş ancak, her geçen dakika, tur otobüsleri boşaldıkça, rehberlerinin peşine takılan gruplarla neredeyse miting alanına dönüşüyor. Fotoğraf çekmek mümkün değil, zira objektifin önü bir saniye boş kalmıyor. Ayrılırken de uğrayacağım bu meydana son bir kez daha. Hangi duygularla gelmiştim buraya, ayrılırken neler bırakmıştı şehir bende, irdeleyeceğim pek çok kez yaptığım gibi.
Prag’ın kiliselerinin ya da saraylarının birçoğunda klasik müzik konserleri düzenleniyor. Mozart, Vivaldi, Dvorak gibi klasik müziğin ustalarının eserlerini dinleyebiliyorsunuz. Akşam için bir bilet alıyorum.
Prag’da dünya mutfağını tadabileceğiniz gibi yöresel yemekleri tercih edenlere Çeklere özgü hamur köftelerini denemelerini tavsiye ederim. Yemeklerin yanında salata, pilav gibi garnitür beklemeyin, ayrı sipariş etmeniz gerekiyor. Akşam on dedi mi restoranların mutfakları kapanıyor, on bir gibi de kepenkleri iniyor.
Budapeşte şarapları ile ünlüydü, burası da birası ile. Praglı yazar Bohumil Hrabal’in “Başka şehirlerde su neyse Prag’da da bira odur” dediğini duymuştum. Ne maksatla demiş bilemeyeceğim ancak suyla neredeyse aynı fiyatta.
Her turistik bölgede olduğu gibi, Prag’da da dilenciler var, ancak, bunlar, bizdeki gibi peşinize takılıp bezdirmiyorlar. Yerde secde edercesine saygı ifadesinde bulunarak dileniyorlar.
Prag’ın en önemli müzelerinden olan Modern Sanatlar Müzesi görülmeye değer. En özel parçaların, on dokuzuncu ve yirminci yüz yıllara ait sanat koleksiyonlarının sunulduğu müzede Paul Cezanne, Mark Chagall, Paul Gaugin, Pablo Picasso, Vincent Van Gogh’a ait eser ve heykeller bulunuyor.
Kafka gibi Mozart’a da bir zamanlar yurtluk etmiş bu şehir. Mozart’ın opera sanatçısı Josephine Duskova ile bir süre yaşadıkları villa gezilecek yerler arasında. Ancak içi neredeyse boş. Birkaç mektup ve fotoğraftan başka bir şey kalmamış. Hepsi Rusya’da bir müzeye götürülmüş. Kısacası bir hayal kırıklığı daha…
Evin açık olan penceresinden dışarı bakıyorum, kuş sesleri içinde yemyeşil bir bahçeye. Bir zamanlar, bu pencereden dışarı bakmış Mozart. Düşünmek, hissetmek çok hoş, sırf bunun için bile gelinir. Oldum olası sevmişimdir müze evlerini gezmeyi. Düşünsenize, Mozart’ın soluk alıp verdiği evde yüzlerce yıl sonra nefes alıyorsunuz. Onun dokunduğu yerlere dokunuyorsunuz, bir zamanlar yaptığı gibi pencereyi açıp tabiatı seyrediyorsunuz, onun yaşamına bir nebze de olsa katılıyorsunuz…
Budapeşte, Bratislava ve Prag… Birbirinden ilginç müzelerini, meydanlarını, eski kentlerini keşfetmem için yirmi yıl beklemem gerekiyormuş meğer. İyi ki şimdi gezmişim. İyi ki pek çok şehri, pek çok ülkeyi görüp, kıyaslayacak duruma geldikten sonra. Şehirlerin kendisine saklamış oldukları özelliklerini de keşfedebilmek için…
Varşova’ya gitmek üzere kompartımana geçtiğimde tuhaf bir huzur kaplıyor içimi. Güzel geçen bir seyahatin bende bıraktığı kültürel ve sanatsal katkılarından daha çok ruhumda yarattığı hislerden olsa gerek. Bir ülke daha insanları, tarihi, gecesi gündüzüyle geride kaldı. Varşova, meydanları, müzeleri, kafeleri ile beni beklemekte. Allahaısmarladık Karel, hoşça kal Kafka, kendine iyi bak Mozart. Umarım bir gün yine gelirim Sevgili Prag…(Devam edecek)

 

YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

Mesaj gönder
1
Merhaba
Merhaba, size nasıl yardımcı olabiliriz?