MÜZEDE BİR AŞKIN HİKÂYESİ
Orhan Pamuk’un kurduğu Çukurcuma’daki Masumiyet Müzesi açılalı henüz bir hafta olmuştu ki soluğu kapısında aldım. Aslında romanı okuduğumdan beri hayal ediyordum müzeyi.
Yazar, 2008 yılında yayımladığı ‘Masumiyet Müzesi’ adlı romanında kısmen bahsetmişti. Hatırladığım kadarıyla, roman kahramanı Kemal, âşık olduğu Füsun’a ait eşyaları biriktirerek ‘Masumiyet Müzesi’ adında bir müze kuruyordu. Yazar romanında anlattığı müzeyi meğer uzun zamandır kurguluyormuş…
Daha önce gezdiklerime hiç benzemiyordu. Gördüğüm bir aşkın hikâyesi, hayali bir hikâyenin müzesiydi…
Bahsi geçen aşka tanıklık eden eşyalar sergilenmişti müzede. Sararmış gazeteler, mücevherler, sabunlar, günlük hayatın eşyaları çepeçevre kuşatmıştı her yanı. İstanbul’da yaşamak için gerekli her şey müzede toplanmış diyebilirim. Yirminci yüz yılın ikinci yarısını anlatan adeta bir İstanbul Müzesi’ne dönüşmüş.
Pamuk, doksanlı yıllarda gittiği şehirlerdeki küçük mahalle müzelerine ilgi duyarmış, böylece gezmeye başlamış. Gezdikçe mahalle müzelerinin önemini anlamış. İlk fikir o yıllarda oluşmuş.
Masumiyet Müzesi adlı romanını yazarken projenin temelini hazırlamış bir yandan da. Önce, 1993 yılında bugün müze olan binayı satın almış.
Füsun ile ilgili eşyaların toplanması on-on iki yıl kadar sürmüş. Romanı yazdıkça farklı düşünceler oluşmaya devam etmiş, böylece müzedeki eşyalara her geçen gün bir yenisi eklenmiş. Son iki yıl ise müzenin düzenlenmesi ile uğraşmış.
Roman kırk dokuz bölümden oluşmakta. Her bölüm ile ilgili objeler, fotoğraflar kendi içinde kurgulanıp vitrine yansıtılmış. Kitaptaki kahramanlara müzede hayat verilmiş fotoğraflar, filmler ve ses efektleriyle…
Yazar, vitrin, vitrin, kutu, kutu, roman kahramanı Füsun’un içtiği izmaritleri, tokalarını, küpelerini, tuttuğu tarağı, rujlu çay bardağını, kaşık, çatalı sergileyerek adamın sevgilisine nasıl dikkat ettiğini göstermeyi amaçlamış. Sevginin dikkat istediğini anlatmak, Füsun’la Kemal’in aşkına bakıp insanların kendi hatıralarını görmelerini istemiş…
O kadar gerçekçi olmuş ki her şey. Müzede değil romanın içinde geziyormuşsunuz hissi yaratıyor. Bütün bu insanlar gerçekte yaşamış diye inanmaya başlıyorsunuz.
Romanın sonunda hayatının Füsun olduğunu anlamış Kemal ve yıllarını yaşadığı hikâyeyi müzeye dönüştürmekle geçirmiş… Tıpkı Orhan Pamuk gibi…
Pamuk, dünyadaki yaratıcı müzelerden etkilense de çok farklı bir projeye imza attığı kesin. Vitrinlerinin güzelliği ve çekiciliği ile farklı bir atmosferi olan müze, zamanın duygusal dünyasını da sunuyor ziyaretçilerine.
Roman eskizlerinin sergilendiği müzenin çatı katı ise en ilgimi çeken yeri oldu… Ara Güler’in görsel katkılarını da unutmamak lazım…
Gezmeyi planlayanlar, kitabı okuyup gitsin derim. Ancak okumasalar bile ziyaret etmekten büyük zevk alacakları kesin.
Nobel ödüllü yazardan resim, düşünce ve hayalin birleştiği, içine girmekten büyük keyif alınan bir mekân. Dünyada eşi ve benzeri olmayan bir müze bugün Çukurcuma’da ziyaretçilerini bekliyor.