NEREDE O ESKİ BEN?
Eskiye rağbet olsaydı, Bitpazarına nur yağardı.
Demiş atalarımız.
Buradan benim çıkardığım sonuç; atalarımızın zamanında da yani eski zamanlarda da eskiye rağbet yokmuş.
Durum buysa eğer, bizlerin eskiyi yad etme çabası niye?
Şimdi eskiye rağbet olduğuna göre Bitpazarına nur yağıyor olmalı.
Eski evlerin artakalanlarından, yakın zamana kadar kullandığımız kömür ütüsü, sacayak gibi akla gelmeyecek nesneler itibar görüyor.
Bizdeki bu geçmiş hasretinin iki açıklaması var.
Ya içinde bulunduğumuz durumdan memnun değiliz,
Ya da geleceğe olan güvenimizi kaybettik.
Bugünlerde, hangi televizyon kanalında olursa olsun hemen her yaş grubundan insanlar çıkıyor ve Nerede o eski ramazanlar? Diye soruyor.
Ben de kendi yaşadığım yarım asırlık dönem içinde eski ramazanları daha özel yapan bir şey bulamıyorum.
Eski Ramazanlar gerçekten daha mı güzeldi?
Yoksa her kaybettiğimiz şey gibi o da mı bize güzel geliyor? Diye soruyorum.
Çocukluğumda, yaşlıların benzer şeyleri söylediklerini ve onların çocukluklarındaki Ramazanların güzelliklerini anlattıklarını hatırlıyorum.
Bunun asıl nedeni, çocuklukta her şeyin daha güzel olması olabilir.
‘Eskiden’ diye başladığımız ve hasretle andığımız tüm anılarımızın, bu mutlu çocukluk yıllarına ait olması bu tezi güçlendiriyor.
Sonuç olarak,
Eski Ramazanlar, bugünkünden daha güzel değildi.
Bizden önceki nesiller gibi bizden sonrakiler de bizim bugün yaşadığımız Ramazanları hasretle anacaklar.
Değişen şeyleri değişmeleriyle görmekte fayda var.
Eski… diye başlayan ve tamamı, çocukluk yıllarımızdaki sorunsuz, güzel günlere duyulan özlemden başka bir şey değil.
İtiraf edelim; bugün mutlu değiliz ve yarın beklentilerimiz kalmamış.
Yani bizler nerede o eski…
Derken, biraz da
Nerede o eski ben? Demek istemiyor muyuz?
Sözün özü aradığımız eski olanlar değil.
Aradığımız, kendimiz.