İNTERNETİN BÜYÜSÜ
‘Vallahi’ yerine ‘Wallahi’ yazıldığını görünce “pes artık” dedim. Türkçemiz elden gidiyor. Günün dörtte birini internet başında geçirirse insan, www harfinin üçünü bir arada bu kadar sık yazarsa olacağı buydu.
Peki, internet hayatımıza girdiğinden beri neler oldu?
Bedava yaşanılan bir dünyamız oldu her şeyden önce. Hiç paramız olmadan istediğimiz yere gidip, yıllarca dolaşabileceğimiz bir dünya.
Dilediğimiz birçok şeye ulaşabiliyoruz artık. Üstelik herkes eşit. Sosyal statü, ırk, cinsiyet farklılığı gözetilmeksizin aynı mekânlarda buluşabiliyoruz.
Sanal bir mutluluk var sanal yüzlerde. Sanal dostlarımız gerçek dostlarımızın önüne geçti. Kimi zaman bu da yetmiyor. Kendimize bir site ya da blog kurup dünyanın bir ucuna sesimizi duyurmak istiyoruz.
Sanal dünyada sanal kimliklerimizle yaşıyoruz. Başka mesleklerde başka cinsiyetlerde yeniden doğuyoruz. Olduğumuz değil olmak istediğimiz gibi oluyoruz. Doğruyu mükemmeli değil içimizdekini keşfediyoruz.
Telefonla konuşmak, sms ile mesaj göndermek, ıpod ve internet… Kısacası ‘Sanalizm’ hayatımıza damgasını vurdu. İletişimden para takibine, alışverişten, eğlenceye sanal bir hayatımız var. İlişkilerimiz, iletişimimiz, sanatımız, eğitimimiz sanal artık.
X Kuşağı, Y kuşağı kimdir, nasıldır derken Z kuşağı çıktı karşımıza. İnternet çocukları… Sanal ortamın ürettiği kelimelerle konuşan. Özel hayatının bilinmesini, fotoğraflarının dolaşmasını umursamayan…
Artık minimum zamanla minimum maliyetle iletişim söz konusu. Bedensiz toplulukların oluşturduğu, mekânsız bir uzayda yaşıyoruz. Yaşamdan sorumluluk almak istemeyenlerin dünyası aynı zamanda. Bir tuşa basıp istediğimiz ilişkiyi sonlandırabiliyoruz. Kimseyi düşünmek zorunda değiliz.
Yüzünü görmediğiniz insanlarla dertleşmek daha kolay. Nasıl olmasın ki? Kim olmak istiyorsak o oluyoruz. Oyunlar hayallerimiz, hayallerimiz yaşamımız oldu. Kendimize yeni hayatlar kurduk. Evimizi, saçımızı, işimizi değiştirdik.
Netten arkadaşlarla internet sokağında buluşmaya başladık. Gerçek yaşamdaki arkadaşlarımızla bile internet üzerinden görüşüyoruz. Işınlanıp başka evlere girip çıktık. Boş zamanlarımızı sanal sohbetlere ayırdık. Sanırım gerçek dünyada bulamadıklarımızı sanal âlemde bulduk.
Atilla İlhan’ın söylediği gibi “Ne kadınlar sevdim zaten yoktular,” deyip sanal Leylalara âşık olduk. Kendi yarattığımız Leylaları sevdik.
Baş ağrılarımız, sırt ağrılarımız oldu… Uykusuzluk, içine kapanıklık…
Çocuklarımızı okuldan almayı, yemek yapmayı hatta yemek yemeyi unuttuk, dünyadan
farklı bir boyuta geçtik. Beynimizdeki milyonlarca nörona alışık olmadığı bağlantılar kurdurduk, eğlendirdik…
“Bir dakika daha!” diyerek başkalarını değil kendimizi kandırdık. Çocuklarımıza, “Yabancılarla konuşma,” “Sakın geç kalma,” diyemedik. Bu âlemde hayatımızı kontrol etmek hoşumuza gidiyordu. Gerçek hayatımızı hatta kim olduğumuzu bile unuttuk. Kendi elimizle özgürlüğümüzü sattık, bağımlısı olduk.