Kişiliksiz…
Geçen hafta yazdığım yazıda dengesizlikleri, görgüsüzlükleri, saldırganlıkları, yeteneksizlikleri ve kendini bilmez tavırları ile toplumun başına musallat olan kişiliklerden bahsetmiştim.
Bu kişilerin cehaletin en çarpıcı örnekleriyle sürdürdükleri yaşantılarını kendileri açısından kusursuz görme eğilimi içinde olduklarını belirtmiştim.
Her daim, gücün ve güçlünün yanında olmayı tercih etmelerini ve kendilerini ciddiye almayanların bile dillerinde bir şekilde yer ediyor olmaktan duydukları sonsuz mutluluğu tarif etmeye çalışmıştım.
Bu gibi kişilikleri topluma çıkarılmış bir maliyet, verilmiş bir ceza ve katlanılması gereken birer eziyet olarak tanımlamıştım.
Onların isimlerinin veya kim olduklarının önemli olmadığını, onların sadece temsil ettikleri çarpık düzenin sıradan birer unsurları olduğunu anlatmaya çalışmıştım.
Dediğim gibi, kişileri veya isimleri hedef almadım. Kişiliklerden bahsettim yalnızca…
Ama sanırım yazdığımı üzerine alınma başarısı gösteren bir ‘kişilik’ çıkmış.
Eli yüzü düzgün iki satır yazmasını beklemek lüks kaçardı elbette.
35 kelime kapasiteli bir beynin, ilkokul kompozisyonu kıvamındaki ‘dışkısı’ da böyle olurdu zaten…
Bundan sonra yazacaklarım geçen haftaki yazımın devamı niteliğindedir. Kişilerle işimin olmadığının bilinmesini isterim. Asıl niyetimin kişilik bozukluklarına kaynağından örnekler vermek. Yine üzerine alınanlar çıkar mı bilmem ama verecekleri yanıtın asgari bir insan zekasından izler taşımasını beklerim açıkçası…
Kişilik, kişinin kendine özgü davranışlarının bir bütünü olarak tanımlanıyor. Dolayısıyla bu bütünlük içinde bir uyum ve süreklilik olması gerektiği gibi, normal davranış ve düşüncelerden de sapmalar göstermemesi, toplumsal uyum ve işlevini bozmaması gerekiyor. Ancak bu dururumda sağlıklı bir kişilik yapısından bahsedilebiliriz. Tabii bazı bireylerde bu bütünlük ve uyum bozulmuş oluyor ve işlev sapma gösteriyor ki işte buna ‘kişilik bozukluğu’ deniyor.
Duyu ve davranışlarda önemli bozuklukların görüldüğü şizofreni de kişilik bozukluklarından bir tanesi olarak tanımlanıyor.
Bu nedenle Alman Doktor Fiedler’in kişilik bozuklukları ile ilgili yaptığı tanımlamaları konumuzla alakalı gördüğüm için paylaşarak bitirmek istiyorum:
Fiedler, kişilik bozukluklarını şöyle tanımlıyor:
-Güç sahibi olmaya büyük önem verirler. Güç sahibi olmadıklarını kabul etmezler ve güçlüymüş gibi davranırlar.
-İnsanların kendilerini alt etmek istediğini düşünürler ve alt edilme korkusu içine düşerler.
-Yenilmez olduklarına inanırlar.
-Kesin ve somut bir neden olmadan başkalarının kendisini sömürdüğüne, aldattığına veya zarar vermek istediğinden kuşkulanırlar.
-Normal söz ve davranışlardan, kendisinin tehdit edildiği veya aşağılandığına yönelik anlamlar çıkarır.
-Önemsiz ve anlamsız nedenlerle karakterine ve saygınlığına saldırıldığı yargısına vararak, öfke ve saldırı ile tepki gösterir. Tepkileri anlıktır.
-Düş içinde yaşarlar.
-Mezheplere katılır, dini yoğunlukları anlık olarak azalabilir veya artabilir. Çünkü, sosyal kaygıları fazladır ve referans fikirleri yoğundur. Kendisini bir gruba ve topluluğa ait hissetmek ister.
-Kuşkuculuk ve paranoid düşüncelere rastlanır.
-Huzursuzluk içindedirler ve saldırgan tutum sergilerler.
-Başkalarını aldatma ve sahtekarlık içinde yaşama eğilimleri vardır.
-Bir işi götürememe yada mali yükümlülüklerini sürekli götürememe gibi belirgin sorumsuz tavırları vardır.
-Başkalarıyla ilişkileri çok çalkantılıdır, yalnız kalmaya tahammülleri yoktur, terk edilmenin her türüne karşı koyabilmek için her türlü yola başvurabilirler ve yol ayrımına geldikleri kişilerle süreç içerisinde tekrar ortaklıklar kurabilirler. Hiçbir şey olmamış gibi davranma ihtiyacı hissederler.
-Düşman olarak tanımladıkları kişilere karşı savunma mekanizmaları vardır. Eski düşmanlarıyla yeni ittifaklar yaparak sözde tehlikeye karşı hazırlıklı olma eğilimi taşırlar.
-Çok kolay öfkelenebilir ve genellikle manüpülatif davranırlar. Uygunsuz ve yoğun öfke yada öfkesini kontrol edememe hali vardır.
-Gözünde aşırı büyütme yada yerin dibine vurma uçları arasında gidip gelen, gergin ve tutarsız kişilerarası ilişkilere sahiptirler.
-Kimlik karmaşası yaşarlar. Belirgin ve sürekli olarak tutarsız benlik algısı duyumu mevcuttur.
-Özel insan olduklarına ve özel haklarla donatıldıklarına inanırlar. Kendini büyük görme ve benlik saygısı ile ilgili konularda aşırı ilgilenme ile belirlidir.
-Eleştirilmeye yada yenilgiye büyük bir kızgınlıkla ve depresyon ile karşı koyarlar.
-Çoğu zaman başkalarını kıskanır yada başkalarının kendisini kıskandığına inanır.
-Başkalarının desteğini sağlamak için aşırı gidebilirler.
-Çocukluktan veya gençlikten gelen bastırılmış duyguları, alışkanlıkları ve cinsel dürtüleri vardır. Bunları yaşadıkları çevreden belirli bir süre de olsa ayrıldıklarında açığa çıkarabilirler.
-Eğitim seviyesine göre belirtileri bastırma kabiliyetleri vardır ancak eğitim seviyesi düştükçe belirtilerin büyük kısmını sergilerler.
Nef’i yüzyıllar öncesinden cevap vermiş.
Tahir efendi bana kelp demiş
iltifatı bu sözde zahirdir,
itikadımca kelp tahirdir.
Nef’i yüzyıllar öncesinden cevap vermiş.
Tahir efendi bana kelp demiş
iltifatı bu sözde zahirdir,
itikadımca kelp tahirdir.
Nef’i yüzyıllar öncesinden cevap vermiş.
Tahir efendi bana kelp demiş
iltifatı bu sözde zahirdir,
itikadımca kelp tahirdir.