Bak da konuş, gör de konuş, bil de konuş…
Halkın haber almasının önünü açamayan basının yardımcı rolde oynadığı yada oynatıldığı olayda, makul çözümlerle sorunları gidermeye yönelik adımlar atmak yerine başka meydanlarda, mecralarda toplanıp cevap vermek ve cevap vermeye kendini zorlamak bir çözüm yolu olmamalı.
Kendinin istemediği “kışkırtmaları” ilk ağızdan yapıyor olmak nedir?
Ne bir “pop star”ın ne bir “dünya star”ının ne de bir siyasi örgütün bu kadar renk cümbüşü – farklı kişiyi toplayıp “tek bir ses” gibi hareket ettirmesi mümkün değildir.
Toplumun her kesminde ve hemen hemen her meslek grubundaki davranış ve tutumlar açıklaması zor bir tablo içeriyor. Ama neresinden bakarsanız bakın iş bir yerde “vicdan”a dayanıyor.
Otobüsçüsü, taksicisi, otel işletmecisi, büfecisi, sağlık çalışanı, avukatı, evlerindeki vatandaşı.. Sergilenen davranışların özüne bakın, hep bir “vicdan” yada “vicdansızlık” gerçeği var.
Bu, yazının başındaki yardımcı rolü üstlenen basın mensuplarında ve basın kuruluşlarında da böyle.
Şimdilerde meydanlarda toplananların hepsi birbirinden farklı düşünüyor. Buralardaki herkesin her konuda farklı düşüncesi var. Ama iş “özgürlük” yada “istekler” olunca ortak paydada birleşebiliyorlar. Zaten işin özü de bu.
Diğer bir bakış açısıyla, bir siyasi örgüte üye olmak demek, benim özgür düşüncelerimin kısıtlanması demek değildir. Yöneticisinin – yöneticilerinin koyunu olmamı gerektirmiyor.
Yanlışı bile bile, arkasından gitmemi gerektirmiyor.
Bile bile gözlerimi yummamı, dışarısını görmemi engellemeli.
Doğruyu da yanlışı da araştır.. Araştırdığını geliştiremiyorsan bile yanlışa ortak olma. Oy vermek demek, “her denileni kabul etmen gerekiyor” demek değil.
”Her yapılanı benimsemen gerekiyor” demek değil.
Bak da konuş, gör de konuş, bil de konuş..
***
İşin, özgürlüklerinden yoksun “ana-akım” basın diye adlandırılan bir boyutuna ne demeli?
Basın deyince akla gelmesi gereken ilk kelimenin, düşüncenin “özgürlük” olması gerekirken şu duruma bakın.
Tarafsızlık olamaz, buna bir yere kadar kabulüm ama basının işi çarpıtma, görmezden gelme, görüp-bilip yansıtamama olamaz.
Yıllarca, internet yayıncığı ülkemizde bazı mercilerce görmezden gelindi. Bir fenomen, -gelip geçer- bu noktaya gelmez sanıldı.
Şu durumda internet yayıncılığını yanlış kullanıma yönlendirmemek gerekiyor. Bunu, benim söylemem aslında gereksiz yada yersiz. Nedeni ise, bir yerden sonra zaten yönlendirilemeyecek olmasıdır. Çünkü ele geçirilebilecek, satın alınabilecek bir sahibi-yöneticisi yok.
Kısıtlarsınız, yasaklarsınız.. Bir yere kadar..
Özgürlük için hep bir çıkış yolu bulunur. Bunu bilmek için sadece kendi tarihimize değil, dünya tarihine de bakmak gerekir.
On sene olur, elli sene olur, yüz sene olur ama işin sonunda özgürlük için hep bir çıkış yolu bulunur.
Bu, sadece günümüzde olduğu gibi, basını ele geçirip, sansürleyip bilmem ne şekilde engelleyerek bir süre ertelenebilir.
Kimse anarşizm istemiyor, terör istemiyor. Bakılsa, bu zaten görülecek.