Bir kenti dinlemek
Görünen onca şey arasında öyle ışıklar, öyle renkler, öyle gölgeler vardı ki onların peşinden rüzgârlara kapılıp giderken yolculuklar uzayıp gitti.
Yollar öyle uzadı uzadı ki, o kadar çok gezdim ki, gün geldi dünyada ayak basmadığım yer aramaya başladım.
Yollardayken gözlerimin gördüğü her görüntü, işittiğim her ses, dilimin tattığı her lezzet eski yolculuklarımı hatırlattı, başka yolculuklara çıkarttı beni…
Bir kenti anlamak o kente doğru yolculukla başlar. Her kentin bir belleği, kimliği vardır ve birbirinden farklıdır. Sözler, yazılar, haritalar, gravürler, kimliğinin parçalarıdır.
Bir gezgin olarak sizi yollarla, kentlerle, ülkelerle tanışık kılacak ön bilgileri ansiklopedilerde, gezi kitaplarında zaten bulursunuz. Önemli olan sizi bağlayacak imgeleri keşfedebilmektir.
Gittiğiniz kentin güzelliğini iyi hazmetmek gerekir. Sahafları, kitap sergilerini gezmek, nesnelerin, ruhunu, zamanını duyabilmek isteğiyle onlara dokunmak…
Ancak arada sırada da olsa küçük kasabalara gidin, gezin, derim. Aslında yaşamın kalbi orada atmaktadır.
Bir başka ülke, bir başka dil içinde kendinizi kimi koşullarda daha özgür duyarsınız. Bu fırsatı kaçırmayın. Bir kafede oturun, etrafınızı gözlemleyin, gördüklerinizi yazın. Not defterinize yazacaklarınızın, çizdiklerinizin her biri adım adım o kente nasıl bağlandığınızı anlatır.
Yüksek bir yerden evlerin çatılarına bakın. Sokaklar, bulvarlar, kahveler, çarşılar, müzeler, galeriler sizi çekip alır içine. Kentin çelişkilerini, korkularını, aşklarını, hayal kırıklıklarını yaşarsınız.
En güzeli hangisiydi? diye sorsanız her seferinde yanıtım farklı olacaktır. Çünkü seyahatlerimde gördüğüm yerler hep başımı döndürür. Bir kenti ya da ülkeyi görmek dünyaya yeniden gelmek oldu benim için. Hiç bilmediğim yerlerde yaşamak istedim kimi zaman. Belki de bunun için pek çok ülkeye yolculuk yaptım, nedense hep son gezdiğim en güzeliydi.
Bir kentin sokaklarında amaçsız dolaşırken ne zaman ki, gittiğim kafeye bir kez daha gidecek olsam, aynı sokaktan bir kez daha geçecek olsam, ayrılma vaktinin geldiğini anlarım.
Ve terk ederken el sallarım kente, odama, istasyona… Bir hüzün kaplar içimi. Ancak başka bir yeri görmenin heyecanı ile üzülmem. Bu da geride kaldı, derim.
Sokakta tezgâhta çıtır çıtır lokma tatlısı, kayalar üzerinde patlayan kocaman dalgalar, o neşeli kalabalık… Mükemmel kent geride kaldı…