BUGÜN DİL BAYRAMI
Atatürk`ün 26 Eylül 1932`de, 1.Türk Dil Kurultayı`nı toplamasını her yıl, Dil Bayramı olarak kutluyoruz.
Bu Bayram aslında Türkçeyi, Devlet Dili ilan eden bir anlayışın bayramı olarak kutlanmaktadır ancak Türkçe`nin bugünkü haline bakıldığında bayram coşkusu ile kutlamanın imkansızlığı hemen anlaşılır. Sokaklarımız ve caddelerimiz, salgın hastalığa yakalanmış gibi yabancı dilden tabela ve afişlerle doludur.
Bir ulus açısından dilin önemini köşe sınırları içinde anlatacak değilim ama kısaca dilin, toprak kaybetmekten daha önemli olduğunu söylemek isterim.
Evet, önemlidir çünkü bir ulus toprağını kaybetse bile dilini unutmazsa; dili üzerinde geliştirdiği hatıralarla ve tarihiyle yurduna tekrar kavuşabilir.
Yusuf Has Hacib, `Kutadgu Bilig` adlı eserinde “İnsanı dil kıymetlendirir ve insan onunla saadet bulur,” demiş.
Dilin yaşayan ve yaşatılan bir olgu olduğu çok tekrar ediliyor olabilir.
Hatta ne anlama geldiği de tam olarak bilinmiyor da olabilir ama aslında dili yaşatanlar ve yaşatacak olanlar insanlardır.
İnsanın özel çabası olmadan bir dilin canlı kalması mümkün değildir.
Konuşurken ve yazarken Türkçe kelime kullanmak ne kadar önemli ise düzgün yazıp doğru konuşmakta o kadar önemlidir.
Yabancı dillerin etkisi ile özellikle son yıllarda yaşanan bir takım olumsuzluklar olsa da Türkçe hala yeryüzünün en güçlü dillerinden biri.
Bunu ben değil yerli ve yabancı dilbilimciler söylüyor.
İşin doğrusu, dilimizde yaşadığımız yozlaşmanın bilimsel açıklamasını ve nedenlerini dilbilimcilere bırakmak gerekir belki ama konuyla ilgili duyarsızlığımızdan, dikkatsizliğimizden ve saygısızlığımızdan bir an önce kurtulmaya çalışmak da bizim yapacaklarımız arasında.
Dilediğimizi dilediğimiz gibi ifade edebileceğimizi düşünüyoruz.
“Ben yaptım oldu” mantığımız, hayatımızın birçok alanında olduğu gibi burada da sürüyor.
Türkçenin sorunları, içine düştüğü durum herkesi tedirgin etmeli.
Bozulmanın nereden kaynaklandığı konusunda düşünüp irdelemelidir.
Bu yapılabildiğinde, içler acısı durumun sorumluluğunu sadece şarkıcıların, spikerlerin ve gençlerin sırtına yüklemenin çok kolaycılık olduğunu göreceğiz.
Belki de kabahat, onları yetiştiren ortamda.
Belki de kabahat, dil bilmenin, kitap okumanın, tartışma ortamında bulunmanın ve sanattan zevk almanın küçümsendiği ortamların yaratılmasındadır.
Belki de kabahat, bu ortamların yaratılmasında kimlerin ne tür katkıları ve sorumlulukları olduğunun bilinmemesindedir.
Önce Yenişehir`de sonrasında da tüm Türkiye`de en azından levha ve tabelaların doğru ve Türkçe kelimelerle yazılması sağlanmalıdır.
Bu nokta duyarlılık yaratmak açısından önemli bir noktadır.
Ayrıca İlköğretim Okullarımızda verilen Türkçe eğitimi daha bir ciddiyetle, bu tehlikeler düşünülerek ve tedbirleri alınarak verilmeli ve öğretmenleriz bu durumun farkında olmalıdır.