Daha kötü olabilir mi?
Siyaseti hemen her dönemde, parlamentodan ibaret olarak gören CHP, bu nedenle de halkı siyaset dışında tutmaya herkesten fazla çaba göstermiştir.
CHP’nin siyaset anlayışı; insanları dört yılda bir sandığa çağırmak, milyonlarca oyu kara delik gibi yok ettikten sonra onlara evlerine kapanmayı önermekten ibarettir.
Siyaseti hemen her dönemde, parlamentodan ibaret olarak gören CHP, bu nedenle de halkı siyaset dışında tutmaya herkesten fazla çaba göstermiştir.
CHP’nin siyaset anlayışı; insanları dört yılda bir sandığa çağırmak, milyonlarca oyu kara delik gibi yok ettikten sonra onlara evlerine kapanmayı önermekten ibarettir.
Üstelik CHP bunu bilinçli olarak yapar. Amacı ise istikrardır.
Halka yabancılaşmış bir parti olarak, siyasetin kitleselleşmesinden korkar. Sokağa çıkmayı, protesto etmeyi, tehdit olarak algılar. Sokağa çıkılacaksa, temsilen çıkılmalı ve mümkünse bu temsilin içinde, kendisine temsil yetkisi verenler olmamalıdır.
Oysa siyaset oy vermenin çok ötesinde bir şeydir ve oy vermekle yetinmek, siyaseti bitirmenin yoludur.
Siyaset, hayata ve hayatın içinde şekillenen sorunlara müdahil olmak ve değiştirilmesi yolunda çaba sarf etmektir.
Ancak bu anlayışla çalışan bir siyasi hareket halkın içinde kalır ve onunla birlikte yaşar, CHP, bunu başaramadığı için de AKP döneminde, geniş halk yığınlarının büyük enerjisi, açığa çıkarılamamıştır.
Bir başka ifadeyle AKP’nin başarısında CHP’nin payı vardır.
Muhalefet etmek; haftada bir yapılan grup toplantılarına sıkıştırılmış ve Genel Başkan’ın yaptığı konuşmalar yeterli görülmüştür.
Oysa muhalefet, hayatın içinde olmayı ve hayatın içinde kalabilmeyi gerektirir.
CHP kadroları hemen hiçbir dönemde bunu başaramamıştır.
Bu, onların beceriksizliğinden değil, alışılmış, ezberlenip gelenekselleşmiş muhalefet anlayışından kaynaklanır.
CHP’de Kemal Kılıçdaroğlu ile değişmeye başlayan muhalefet anlayışının, bünyedeki birçok unsuru rahatsız etmesinin nedeni de budur.
Bu rahatsızlık, milletvekili adaylarının belirlenmesi sürecinden sonra iyice açığa çıkmıştır.
CHP üst yönetimi, Baykal hariç, yıllar boyu onun eteğinde, yamacında, yürüyen takımı, toptan tasfiye etmiştir. Her ne kadar bu şekilde ifade edilmese de bunun adı tasfiyedir.
Sonrasında ise her kafadan bir ses.
Yapılan konuşmalarda söylenmedik laf, yapılmadık yorum kalmadı.
İşin içinde ya da dışında hemen herkes bir şey söyledi.
Neyin nasıl olduğuna dair bir fikri olmayanlar bile bir şey söylemek adına “ Bu partiye oy vermem” demeyi ihmal etmedi.
Bana göre iyi oldu.
“Onlar gitti de yerlerine gelenler pek mi matah sanki” diye kötümserlik sergileyenlere bir Bektaşi fıkrasını hatırlatmak isterim.
Hani baba erenlerin önüne iki şişe şarap koymuşlar.
– Erenler sen anlarsın. Bak bakalım bu şaraplardan hangisi iyi, diye sormuşlar.
Bizimki şişenin birini açıp bir yudum almış; duraksamadan öteki şişeyi göstermiş:
– Bu daha iyi…
– E onu tatmadın bile, diye itiraz etmişler.
Baba erenler gülümsemiş, bir yudum çektiği şişeyi işaret etmiş:
– Bundan kötüsü olamaz…
CHP’nin açıkladığı liste, daha kötü olabilir mi?