DİZÜSTÜ EDEBİYAT DEDİKLERİ

Edebiyatın dizüstü olur mu?
Duyduğumda aklıma gelen ilk soru bu oldu.
Oluyormuş meğer.
Pucca ile başlayan peş peşe altı kitapla listelere oturan bu kitapların özelliği neydi?
Son zamanlarda sosyal medyada ciddi anlamda takipçisi olan blog yazarlarının yazdığı kitap türü dizüstü edebiyat dedikleri.
Blogların son iki yılda popülerliği arttı. Yeni trend eski usul yayıncılıkla birleşti. İnsanların iş yükünü azaltan bilgisayarla hızlı ve etkili bir iletişim ağı sunan sosyal medya, edebiyatı da doğrudan yazarın dizüstünden okuyucuya sunmaya başladı. Böylece yeni bir akım doğdu.
Kitaba verilen paradan çok okurken ki zamanı önemsemişimdir. Bir beklenti ile okurum. Mutlaka not alabileceğim, ileride yararlanabileceğim bir şeyler bulmayı isterim.
İçeriği ile bu tür kitaplar oldum olası bana göre değildir. Ancak dayanamadım, birkaç gün önce bu seriden bir kitaba başladım. Merak ettim neydi onları bu kadar cazip kılan.
Pinkfreud’dan ‘Sorun Bende Değil, Sende.’
Her şeyden önce kolay okunuyor. Havadan sudan yazılmış şeyler belki ama itiraf etmeliyim oldukça eğlenceli. Okurken sıkılmak şöyle dursun vaktin nasıl geçtiğini anlamıyorsunuz. Bu özelliği ile kitap okumayı sevmeyenlere şiddetle tavsiye ederim.
Okuduğum kitabın yazarı takma ad kullanmış. Pinkfreud. O, dişi bir Freud.
Gerek ilişkiler, gerek hayat olsun, düşünce tarzıyla gönlümüze taht kuruyor. Bir günlük gibi yazılmış olsa da değil. Roman. Yazar, kendi yaşadıklarından, arkadaşlarının ilişkilerinden, gözlemlediklerinden bir kurgu oluşturmuş.
Okuyanus Yayıncılık’tan çıkan Dizüstü Edebiyat Serisi sanal dünyanın önemli kitaplarını bir araya getirdi. Bu fikri ortaya çıkaran Cem Mumcu.
İlk kitap, Pucca’dan ‘Küçük Aptalın Büyük Dünyası’ydı.
Pucca -tabi bu yazarın takma adı- bir blog yazarı ve internette oldukça meşhur. Kitap ilk çıktığı gün itibari ile çok satıyor.
Şimdilerde cesur ve sivri kalemlerin altıncı kitabı yayımlandı. Üzerine çok tartışmalar yapıldı yine.
Sanal dedik ama diğerlerine göre daha gerçekçi. Bu kitapların bu kadar popüler olmasının sebebi de bundan kaynaklanıyor. Yazılardaki o içtenlik, dobralık, cesaret ve gerçeklikten. Çünkü dosdoğru, dümdüz. Aynı zamanda çok eğlenceli, çok komik.
Kimi zaman kimseye anlatılmayan şeyler burada yazıya dökülüyor. Gerçek dünyaları okumak istiyor insan. Farklı, çılgın, deli yazılar anlayacağınız.
Aslında bu türe kitap değil, kitaplaştırılmış blog yazıları demek daha doğru. Öyle edebiyat tadı beklemeyin okurken.
Bir pazarı olacağı kesin ancak klasik olacak bir kitap çıkacağını tahmin etmiyorum. Çarçabuk tükenecek. Çünkü dönüp dönüp okunacak yararlanılacak türde değil.
Yine de plajda, otobüste okunacak kitapların başında geliyor. “Bu nasıl bakış açısı” dedirtecek nitelikte. Oku, gül, anlat, güldür, üzerinde çok düşünme.
Bu türü savunmuyorum ancak iyi iş başardığı kesin. Sadece bu neden için bile okunur.
Okuduğunuzda, bir yazar böyle mi yazmalıydı, diye eleştirebilirsiniz. Ama onları yazmasa bu kadar sevimli olamaz ki…
Okuyucuların söylediklerine bakarsanız, kimi övüyor kimi yeriyor, zaten portre bu sayede bütünleniyor. Ve her şeye rağmen çok satıyor.
Kitabı yazarken, yazanların da, yakınlarının da, akrabalarının, dostlarının da cesur davranmaları gerekiyor.
Siz şöyle sorabilirsiniz. Sen bu cesareti gösterebilir miydin?
Cevabımı açıkça söylemeliyim ki, hayır!