ENTELLER KÖYE YERLEŞİNCE
Birkaç hafta önce Trabzon’a gitmiştim, gezip görmek maksatlı. Bilirsiniz Anadolu’da şehirde de olsanız, akşam dediniz mi yapacak şey sınırlıdır. Böyle durumlarda sinema ya da tiyatro imdadınıza yetişir.
Yine öyle bir akşam… Sinemanın kapısına vardım. Afişler pek çekici görünmüyorsa da, ‘Yapacak bir şey yok,’ deyip bir bilet aldım. O gün vizyona giren ‘Entelköy, Efeköy’e Karşı’ filmini seyretmek üzere…
Neden bilmiyorum, seyretmeden önce seviyesi düşük bir film izlenimi yaratmıştı bende. Oysa kuyruktaki kalabalık salonu hıncahınç doldurmuştu. Daha filmin ilk beş on dakikasında ne kadar yanılmış olduğumu anladım.
Bu kadar güzel olacağına inanmazdım. Ama oluyormuş işte. Pek de güzel oluyormuş.
Film de her şey güzel. Bir defa oyunculuk…
Senaryo desem bir harika, keza filmin kurgusu da…
Müzik ancak bu kadar güzel kullanılır…
Filmi ‘Dondurmam Gaymak’ ile Oscar’a aday olan Yüksel Aksu yönetmiş. İki farklı zihniyetin çatışması sonucu meydana gelen trajikomik olayların yer aldığı, hoşça vakit geçirebileceğiniz bir senaryo ortaya koymuş.
Aslında çevreci bir tema işlenmiş filmde… Hoşgörü ve doğa ile yaşanmadığı takdirde kuraklaşma ve tükenmenin kaçınılmaz olacağını dile getiriyor.
Basit bir öyküden derinlikli bir eser ortaya çıkmış. Hikâyesi öylesine yalın olmasına rağmen verilmek istenen mesajı altı kalın çizgilerle anlatmayı başarmış.
Güldüren, düşündüren, ironisi bol, trajikomik bir film…
Hikâye Muğla’da geçiyor. Zeytinlikler arasından Bafa’ya giderken, ‘Orada Bir Köy Var Uzakta’ şarkısında bahsedilen türden bir masal köyünde…
Köye yerleşen çevreci aktivist bir grup var, küpe takan, saçını arkadan bağlayan, kitap okuyan entel takımı yani… Çok sevimli bir o kadar ilginç…
Karşılarında da kısa yoldan zengin olmayı hayal eden, bu maksatla köylerine termik santral kurulmasını isteyen muhtar ve köylüler…
Filmde kavramlar ters yüz edilmiş bir anlamda.
Köylüler şehirli olmak için çabalarken, şehirden kaçan çevreci grup doğal yaşamın peşine düşüyor.
Alman kızı türkü dinliyor, köy muhtarı disko müzik…
Köylüler kurnazlıklarıyla, entel takımı da yol göstericiliğiyle hikâyede yerini alıyor. Bu esnada ‘Şiddet gören eşekler’ sahnesi yok mu, bir hayli coşkuyu artırıyor.
Bir de eğitimli Katrin ile köyde yetişmiş Muhtar Ali’nin aşkı var işin içinde. Aşkın zıtlığı demek daha doğru olur…
Küçük bir grupla da olsa değişimin mümkün olabileceğini gösteriyor film. Yeter ki mücadele verilsin, yeter ki fikirler uygulamaya geçirilsin.
En önemli özelliği; deneyimli oyuncuların yanı sıra köylülerin oynuyor olması. ‘Doğal oyuncular’ yani… Şahin Irmak, Ayşe Bosse, Emin Gürsoy gibi oyunculardan başka sürpriz oyuncular da rol almış. Alman Yeşiller Eşbaşkanı Claudia Roth filmde kendi kimliği ile yer alıyor. Eski Devlet Bakanı Yüksel Yalova ve Bulutsuzluk Özlemi de oyuncular arasında…
Mehmet Ali Alabora çok başarılı, hem oyuncu koçluğu yapmış, hem de oyunun tasarımını. Doğal oyuncuları Alabora eğitmiş, gerçek bir oyuncu haline getirmiş. İnsanlar o yörenin adamı olduğundan o kültürü filme çok iyi yansıtmışlar.
Sonuç olarak, Türk sinemasının son zamanlarda yarattığı harikalardan biri ortaya çıkmış. Gördüm ki sinemamız müthiş gelişme kaydetmiş.
Uzun zamandır ilk defa bu kadar lezzetli, bu kadar hoş bir film izledim. Bu yılın en güzel, en eğlenceli filmi bu olsa gerek.
Gümbür gümbür gidecek bir film, sakın kaçırmayın…