Hoş geldin Kahlo(?)
Sadece kendi hayatını değil bir başkasının hayatını derinlemesine anlamak… Başkalarının hikâyelerini öğrenmek ve paylaşmak kendini gerçekleştirmenin önemli bir adımıdır.
Sadece kendi hayatını değil bir başkasının hayatını derinlemesine anlamak… Başkalarının hikâyelerini öğrenmek ve paylaşmak kendini gerçekleştirmenin önemli bir adımıdır.
Gezmeyi, öğrenmeyi seviyorsanız tavsiye edeceğim mekânlar sergilerdir. Orada hem görsel eğitim yaparsınız, hem de vaktinizi en iyi, en işlevsel biçimde değerlendirmiş olursunuz.
Dünyanın bir başka yerine ait hiç tanımadığınız bir sanatçının eserleri ile tanışmak tadına doyum olmayan bir keyiftir. Sanat ve edebiyat ile her anın kimyası bir başkadır.
Frida Kahlo’nun yaptığı resimler… Belki de son zamanların en etkileyici resim sergisi. Sanatseverlerin nefesini kesecek türden.
Onu ilk kez sinemada tanıdım. Yaşamı beyazperdeye aktarılmıştı. İki hafta içinde üç kez seyrettim.
İşte, Kahlo’nun beni etkileyen yaşamı:
6 yaşında çocuk felcini atlattı. Bu nedenle bir bacağı diğerinden kısadır.
18 yaşında trafik kazası geçirdi. Yaşaması mucizeydi. Aylarca yataktan kalkamadı. Genç yaşta yatağa bağlanan özgür bir ruh…
Yalnızlık hissetmesin diye yatağının tavanına bir ayna konuldu. O aynadan kendisini seyrediyordu. Yanında da babasının hediye ettiği boya tüpleri vardı.
Böylece Frida aynadaki yüzüne bakarak resim yapmaya başladı. Ağrıları hafiflesin diye başladığı resim yapma çabası zaman içinde bir tutkuya dönüştü.
Ağrılar ve sanat…
Sadece iyileşmekle kalmadı. Meksika’nın sanat camiasına girmeyi başardı. Ünlü duvar ressamı Diego Rivera ile evlendi. Hayatındaki ikinci büyük kaza olarak tarif ettiği Meksika’nın Michelangelo’su…
Diego’nun dev fiziği, Frida’nın narin ve küçük bedeni… Evlendiklerinde çevreleri bu evliliği “Bir fille bir güvercinin birleşmesi” olarak nitelendirmişlerdi.
Efsaneleşen büyük aşk, bir dargın, bir barışık yaşanıyordu. Birbirlerine deli gibi âşıktılar, aynı zamanda da nefret ediyorlardı. Ayrılıp tekrar evlendiler.
Onlarınkisi duygusal bağımlılığın çok büyük yer tuttuğu, olağanüstü bir arkadaşlığın
ve kuşkusuz yoğun bir sevginin damgasını taşıyan bir ilişkiydi. Frida, Diego’suz yaşayamayacağını söylerdi; Rivera da onsuz yapamazdı. Karşılıklı hayranlıkları her ikisinin sanat hayatında teşvik edici rol oynadı.
Frida’nın çalkantılı hayatı; eserleri kadar özgün karakteri, yaşam öyküsü ve merak uyandıran evliliği… Kıyafetleri, takıları, güzelliği…
Benim önünde durduğum bir tablodan özellikle söz etmek isterim. 1933 yılında yapılmış ‘Kolyeli Otoportre.’ Diğerlerinde olduğu gibi saçlar arkada toplanmış. Kaşlar ortada birleşik. Mavi taşlı kolye boynunu süslüyor. Tipik Kahlo görüntüsü.
Bir efsane halini alması 1980’leri buldu. Meksika’daki evi ‘Mavi Ev’ turistlerin mutlaka görmesi gereken müzelerden biridir.
Hayatından romanlar yazıldı, film çekildi.
Kültür gezmelerinin önemli duraklarından biri Suna ve İnan Kıraç Vakfı Pera Müzesi.
Pek çok kültür sanat etkinliğine yer verdiğini anımsatmalıyım. Bu kez de 20. yüzyıl sanatının Meksika ve dünyadaki en çarpıcı figürlerinden Frida Kahlo ve Diego Rivera’yı Türkiye’ye konuk ediyor.
Frida Kahlo’nun yaşamının derin izlerini yaşatan otoportreleri ve çizimleri ile Diego Rivera’nın tuvallerini ve dönemin ünlü fotoğrafçıları tarafından çekilmiş fotoğraflarını bir araya getiriyor. Sergiyi bir ayda kırk beş bin kişi izledi.
Aynı mekânda bir sergi daha var.
Rus Devlet Müzesi Koleksiyonu’ndan 19. Yüzyıl Rus Klasikleri sergisi. Bir dizi başyapıtı sanatseverlerle buluşturmanın yanı sıra Rus gerçekçi resimleri üzerinden, Rusya tarihinin bir dönem kesitini de sunuyor.
Keşke her ilimizde böyle bir sanat merkezi olsa. Keşke daha çok sayıda işadamı bu tür alanlara yatırım yapsa. Ve keşke Türkiye’nin her yerinde yaratıcı, sanatçı ruhlu insanlar kendilerini gösterebilecek fırsatı yakalayabilse!