Mağduru severiz ama…
Ülkede kötü giden ne varsa suçlusu hazır: Ergenekoncular, balyozcular, faiz lobileri, paralelciler, dış mihraklar, Merkez Bankası…
Aslında iyi bir yöntemdir suçu başkasının sırtına yükleyip her daim haklı çıkmak.
Mağdur edebiyatının Türkiye gibi ülkelerde alıcısı çoktur. Mağduru severiz, güçlü olanı sevdiğimiz kadar.
Hem sürekli mağdur olacak, hem de güçlü görünecek. Bu iki dengeyi kuramadığı zaman alaşağı ediveririz. Güçten düşen adama devlet falan yönettirmeyiz.
Günlük siyasetler, günlük tartışmalar bizi pek rahatsız etmez. Tuttuğunuz futbol takımı gibi, tuttuğumuz partinin lideri rakip partinin liderine laf çarptığı zaman hoşumuza gider. “Gördün mü bak, ne güzel de giydirdi?” diye yanımızdakine döner, televizyonu işaret ederiz. Siyasetçi profilimizin ilk sırasında ‘Ağzının laf yapması’ özelliği gelir.
Avrupa’daki siyaset anlayışının aksine, bizde laf cambazlığı esastır. Siyasetçinin geçmişi, kariyeri, tecrübesi, aldığı görevler, nitelikleri pek sorgulanmaz. Ceketi çıkartıp beline bağlıyorsa, kalabalığın içine karışıp bir güzel de göbek atıyorsa işte o siyasetçinin tadından yenmez. Lokma dökmeyen, helva karmayan, aşure dağıtmayandan siyasetçi falan olmaz bizde. Cuma namazını hangi camide kıldığı haber olur siyasetçinin. Bunları yapan siyasetçilerin devleti milyonlarca lira zarara uğratması pek sorgulanmaz. Alnı secdeye değiyorsa Güneydoğu’daki mayınlı arzileri 49 yıllığına İsrailli firmaya kiralamaya çalışması önemsenmez.
‘Sevecen’ bir halkız biz. Kolay affederiz, hemen unuturuz bazı şeyleri. Kendimize has bir adalet anlayışımız vardır elbet. Konu siyaset olunca bu anlayışımız geç de olsa sandığa yansır. Bizi yönetenleri öyle bir göğe çıkarırız ki adamın feleği şaşar, kendisini padişah sanır. Göğün yükseklerinde ‘uçarken’ aşağıdaki insanlar karınca gibi gelir gözüne. Onu yükseğe taşıyanların karınca gibi gördüğü insanlar olduğunu unutuverir. Halkın adaleti işte o zaman sandıktan çıkar. En yüksektekilerin düşüşü zordur, yere çarptığında aldığı hasar ise ölümcül.
Sandığın adaleti er ya da geç tecelli etse de, siyasete bakışımızın ciddi anlamda değişmesi gerekiyor.
Siyasetten ve siyasetçiden beklentilerimizi tekrar gözden geçirmeliyiz. Siyasette liyakati gözeten bir toplum olduğumuzda rahat bir nefes alabiliriz ancak. Yoksa, ister iktidarda olsun ister muhalefette olsun siyasetin soytarılarından kurtulmamız mümkün değil.