NASIL BİR YENİŞEHİR HAK EDİYORUZ?
Her yerleşim biriminin kendine özgü değerleri vardır. Bu özgün değerleri ortaya çıkarabilmek için öncelikle onları fark edebilmek gerekir.
Yönettiğiniz şehri uzman desteğiyle tarihsel, kültürel ve sosyolojik açıdan değerlendirmeli, kentin kendine has dokusunu keşfetmeye çalışmalı, icraatlarınızı bu dokuyu ön plana çıkarmak üzere şekillendirmelisiniz.
Çağdaş şehirlerde arka sokak kavramı yoktur.
Yenişehir gibi nispeten küçük yerleşim birimlerinin şehircilik açısından utanılacak mahallelerinin, yürünemeyecek sokaklarının, bakımsızlıktan harabeye dönmüş evlerinin olması kabul edilemez.
Kaldı ki bunları layıkıyla gerçekleştirebilmek, örneğin çöp toplamak, parke taş döşemek, su tahsilatı yapmak, belediyelerin asli görevleri olup övünç kaynağı sayılabilecek hizmetler değildir.
Önemli olan her belediyenin zaten yaptığı işleri değil, çoğu belediyenin yapamadığı işleri hayata geçirmektir.
“Yaşayan Şehir” kavramı batılı ülkelerde sık kullanılan bir kavramdır.
Şehirler insanlarla yaşar. İnsanlarla var olur. İnsanlarıyla anılır.
İnsanların kendilerini mutlu hissetmedikleri şehirlerde yaşamdan, yaşamaktan, yaşarken mutlu olmaktan bahsedilemez.
Yaşayan şehirlerin insanları çocuklarına “Çalış ve kurtar kendini bu şehirden” diye tavsiyelerde bulunmazlar.
Anıtlar, parklar, sosyal alanlar ve cazibe merkezleriyle kente simgesel noktaların kazandırılması yaşayan şehirlerin imarı için başlangıç hamleleridir.
Bir şehirde yaşayan insanların tek eğlencesi yazın çay bahçeleri, kışın erkekler için kahvehaneler, kadınlar için ev gezmeleriyse bir de “Park” kelimesiyle “Çay Bahçesi” kelimeleri aynı kavramlar olarak değerlendiriliyorsa ortada bir zafiyet var demektir. Ve bu zafiyetin sorumluluğunu gelmiş ve geçmiş yerel yönetimlere yüklemek yanlış olmaz.
Yollara yama yapmakla övünen bir yerel yönetim, binlerce gencin sokaklarda amaçsızca dolaşıyor olmasından da rahatsızlık duymaz.
Farklı görüşlere hitap etmeyen, iktidardaki siyasi otoritenin takipçiliğini yapan belediyecilik anlayışı toplumu kutuplara ayırır. Bu anlayışın temsilcileri başkalarının nasıl yaşamak istediğini önemsemez, dikkate almaz. Kendi doğrularını hakim kılmak, kabul ettirebilmek için gelişimin önünde durur. Kurumlarla çatışır, pozisyonunu koruyabilmek için geçici ittifaklar kurar, yandaşlar yaratır.
İnsanların yaşadığı şehirden keyif almasının yolunu açmak için uğraşmak yerine, aslının kötü birer kopyası olan sözde etkinliklerle vakit doldurur. Katılım sorunu yaşar, yaşatır.
Kültür sanat işlerinin emanet edildiği ekibin kültürden, sanattan, yaşamdan ne anladığı ise onlar için çok önemli değildir.
Bir de şu vardır;
Büyük işler yapıyor olmakla övünürken, küçük işlere sıra geldiğinde bütçemiz yok mazeretinin arkasına sığınılır.
Bir şehri yöneten veya yönetmeye talip yöneticilerin böyle bir mazeretin arkasına sığınması kabul edilir değildir.
Vatandaşların özgürce dolaşabildiği, kendini mutlu hissettiği, kendi dünya görüşünce yaşayabildiği bir şehri parayla kuracağını sanmak ise büyük yanılgıdır.
Öyle ki, Batılı ülkelerin şehircilik konusunda önde olmasının sebebi sadece para değildir.
İnsanların yaşama bakışı, yaşamdan beklentileri ve öncelikleri kendilerini yönetenleri de ufuk sahibi olmaya itmiştir.
Benzer yöneticiler sayıları az da olsa Türkiye’nin çeşitli il ve ilçelerinde başarılı işler yapabilmekte, halkın beklentilerine paralel olarak fark yaratabilmektedirler.
Üzülerek söylemeliyim ki söylenenin aksine Yenişehir Türkiye’nin parlayan yıldızı falan değildir. Yenişehir 10 yıl öncesine göre büyümüştür elbette.
Ancak, Yenişehir’in 10 yıl önceki haliyle şimdiki halini kıyaslamak, Dünyada 10 yıl önceki internet kullanıcısı sayısıyla, bugünkü internet kullanıcısı sayısını kıyaslamak kadar orantısız bir yöntemdir.
Yenişehir süreçsel ve olağan gelişimini ister istemez ve her şeye rağmen sürdüren bir kasabadır.
Tüm bu olumsuzluklara dur demek Yenişehir halkının elindedir.
Yenişehir’e yapılacak çok şey, yapılmamış bir çok şey sırada beklemektedir.