Şimdinin gücü
Nedense insanın geçmişle alışverişi hiç bitmiyor. Bazen gelecekten çok geçmişi düşünüyoruz. Şimdiyi ise çoğunlukla pas geçiyoruz…
Bugün yaşadığımız zorlukların üstüne bir de geçmişin sıkıntılarını, üzüntülerini bindirmek niye? Şimdi sahip olduklarımızın hiç mi önemi yok?
Bir de gelecek endişesi var tabii. Biraz da Türkiye´de yaşıyor olmaktan kaynaklı olsa gerek bunu daha fazla hissediyoruz. Ya başıma bir şey gelirse? Ya o olmazsa? O gün geldiğinde ben ne olacağım? diye düşünüp duruyoruz.
Oysaki böyle davranmakla üzüntüleri, kaygıları bir kez yerine defalarca yaşıyoruz. Bilmeden hem zihnimizde, hem de bedenimizde rahatsızlık yaratıyoruz.
Bakıyorum da ruhsal gelişimle ilgili pek çok kitap var piyasada. Başka başka dillerden çevrilmiş. Okunuyor diye düşünüyorum. Belki de günümüz şartlarında daha çok ihtiyacımız var bunlara. Hatta DVD olarak da sunuluyor. Hepsi ruhsal, davranışsal gelişime ilişkin öğretiler sunuyor.
Eckhart Tolle´nin “Şimdi´nin Gücü” de bu nitelikte bir kitap. Daha önce okuduklarıma benzer. Belki bildiğim şeylere dikkat çekiyor, önemini anlatıyor. Ancak kişisel yolculuğuma rahatlık, ilham ve iç görü kattığını söylemeliyim.
Acı sadece acı ile beslenirmiş, sevinç, mutluluk en büyük düşmanı. Gerçekten de öyle. Mutsuz anlarımızda mutluluk verici bir şeyler bulup üzüntü veren şeyin yerine koymak iyi gelmiyor mu size?
Yazmanın gücünü bilmeden önce kendimi kötü hissettiğimde komedi filmi seyrederdim. Şimdi yazarak atlatıyorum sıkıntılı anları. Bakın, bir de bu tür gelişim kitapları okumak iyi geliyor.
Görüyorum insanları. “Yak bir sigara,” deyip dertleşmeye başlıyorlar. Pek inanmam bu sohbetlerin derdinize derman olacağına, ferahlama hissidir çoğu zaman sizde kalan.
Hele bir sigaradan medet ummak niye?
Geçmişe giderek kendinizi bulmaya çalışmak boşa çaba harcamak diye belirtiyor Tolle. “Şimdi ´ye odaklanın. Çünkü siz bu anda mevcutsunuz, bu anı yaşıyorsunuz.”
Yazarın söylemek istediği, geçmiş eski bir Şimdi´dir. Siz bir şeyleri zihninizde canlandırırsınız ve bunu şimdi yaparsınız. Gelecek ise hayal edilen bir Şimdi´dir. Gelecek hakkında düşünüyorsanız bunu da şimdi yaparsınız. Çoğunlukla gelecek geçmişin kopyasıdır.
Geçmişi ya da geleceği düşünmek yerine Şimdi´de mevcut olduğunuzu hissedin. İç alanınızı yoluna koyun, böylece dış alandaki hayatınız da yoluna girer. “Ben şu an da huzurlu muyum?” kendinize sık sık sorabileceğiniz iyi bir soru diyor üstat. Ve devam ediyor: “Elinizdeki kızgın kömürü bırakır gibi bırakın acı veren düşünceleri. O acıyı çekmemek için, onu hissedip, kabul ederek, onu bırakın. Geçmişle ne kadar çok çarpışıyoruz; başarılarımız, serüvenlerimiz, deneyimlerimiz, bize yapılan korkunç şeyler, belki bizim yaptıklarımız… Sonuç; öfke, pişmanlık, içerleme… Bırakın geçmişi, Şimdi ´ye bakın. Ancak bugünü ilgilendiriyorsa, geçmişe o zaman başvurun.”
Hep düşünmüşümdür bazı insanlar sorun, sıkıntıyı seviyor mu diye? Kendi problemi olmasa da buluyor acıyı, üzüntüyü. Acı da acıyı beraberinde getiriyor tabii… Paket paket sigara içenlere, alkol masalarında günü kapatanlara sorun neden içtiklerini, hep geçmişle bağlantılı bahaneler sıralarlar. Oysa çoğu zaman o anki yaşamları kötü değildir…
Tolle, teslimiyetin de ne kadar yapıcı olduğundan bahsetmiş. Bunu bilmiyordum. Anlatmak istediği körü körüne teslim olmak değil. Olanın olmamış kılınamayacağını, onun zaten olduğunu bilerek, olana “evet” demek, onu kabul etmek. Sonra yapmanız gereken şey, durum her neyi gerektiriyorsa onu yapmak.
Üstat, bilincimizde ve yaşamımızda olumlu değişim yaratacak evrensel bir öğreti sunuyor. Yabancı´nın söylediği gibi…
Bir dilenci otuz yıldır bir yol kenarında oturmaktadır. Bir gün onun önünden bir yabancı geçer. Dilenci eski şapkasını ona doğru uzatarak, “Allah rızası için bir sadaka,” der. “Benim sana verecek hiçbir şeyim yok,” der yabancı. Sonra, “Sen neyin üzerinde oturuyorsun?” diye sorar. “Sadece eski bir sandık, kendimi bildim bileli bunun üzerinde oturuyorum,” der dilenci. “Onun içine hiç bakmadın mı?” diye sorar yabancı. “Hayır. Niye bakayım ki, içinde hiçbir şey yok,” der dilenci. “Sen yine de bak” diye ısrar eder yabancı. Dilenci yerinden kalkar ve biraz uğraştıktan sonra sandığın kapağını açmayı başarır. Ve şaşkınlık, sevinç içinde sandığın altınlarla dolu olduğunu görür…
Kendi içimize bakmamız gerektiğini söyleyen biri o. Orada bir hazine saklı…