Süt primi artıyor ama…
Tayfun ÖZKAYA
Tarım ve Köyişleri Bakanlığı büyükbaşta süt primini litrede 4 kuruştan 8 kuruşa, küçükbaşlarda ise 10 kuruştan 15 kuruşa çıkardığını 26 Mayıs 2011’de açıkladı. Seçimin bu artışta etkili olup olmadığına hiç girmek istemiyorum. Diyelim ki olmadı. Süt primlerindeki 4 kuruşluk artışlarla çiftçinin düze çıkamayacağını daha önceden de yazmıştım.
Bildiğiniz gibi eskiden SEK vardı. Süt alımları ile çiftçi eline geçen süt fiyatlarını oldukça etkilerdi. 1980’lerden sonra özelleştirmeler hız kazandı. SEK sonunda şirketlerin eline geçti. Çoğu fabrikası kapatıldı. Şimdi süt piyasası artık çoğu yabancı olmak üzere az sayıda şirketin elinde. Destekleme sistemi de prim şekline döndü. Çiftçilerin çoğu bu sisteme itiraz etmiyorlar. Sadece primin arttırılmasını istiyorlar.
Buna hegemonya diyoruz. Yani şirket yanlıları bize nasıl düşünmemiz gerektiğini bile öğretiyorlar. Kamu kurumlarının veya kamunun desteklediği kooperatiflerin süt alarak çiftçi eline geçen fiyatı daha kolay arttıracağı açıktır. Ama bu yol adeta tabudur. Bu yolun güya serbest piyasayı bozacağı iddia edilir. Sanki serbest piyasa varmış gibi.
Manisa Süt Üreticileri Birlik Başkanı ve Türkiye Süt Üreticileri Merkez Birliği Denetleme Kurulu Başkanı Ulvi Murat Tunca, Türkiye’de şu anda sütün litre taban fiyatının 48 Kuruş olduğuna dikkat çekmiş. “Ocak ayından önce 75 Kuruş olan sütün fiyatı şimdi 48 kuruşlara kadar indi. Üreticinin girdilerini bile karşılamıyor bu fiyat. Yem fiyatları yüzde 30 oranında arttı.” demiş.
Demek ki süt fiyatları az sayıda şirketçe istenildiği gibi belirlenebildiği için 25 kuruş kadar düşmüş. 25 kuruşun 4 kuruşu geri veriliyor. Yem fiyatlarındaki artış ayrı olay. Bu 4 kuruş artış neye yarayacak. Şimdi şirketler şöyle düşünüyorlardır sanırım: “Çiftçilere devlet 4 kuruş daha verdi. Biz de fiyatları 4 kuruş daha düşürelim.” Güç onlarda olduğuna göre kim onları engelleyebilir.
Devlet 10 kuruş prim artışı yapsaydı onlar da 10 kuruş indirmeyi düşünebilirlerdi. Çiftçimiz ve onların örgütleri artık bu neoliberal safsatalara inanmayı ve onların kalıpları ile düşünmeyi bırakmalıdır. Çiftçinin eline adil bir fiyat geçmesi için piyasaya gerçekten müdahale eden kuruluşlara ihtiyaç vardır. Bu kısa vadede iyi çalışan kooperatiflere devletin destek olması ile de yapılabilir.
Bir de İzmir Büyükşehir Belediyesinin okul sütü projesi var. Belediye kooperatiflerden süt alarak okullarda öğrencilere içiriyor. Dağıtımların yapıldığı ilköğretim yılında 164 okul ve 141 bin 19 öğrenciye ulaşıldı. Bu ve benzeri projeler de hem çocuklara gelişim çağında büyük bir destek sağlıyor, hem de çiftçi eline geçen fiyatların düşmesine engel oluyor. Bu projenin bütün ülkede uygulandığını düşünün. Müthiş bir etki yaratacaktır. Ancak yaygınlaştırmak şöyle dursun, bu örneği boğmak için sabırsızlananlar olduğu söylenebilir.
Çiftçi eline geçen fiyatların düşmesi tüketicinin ucuza süt ve ürünleri tüketeceği anlamına hiç gelmiyor. Güçlülerin hegemonyalarını pekiştirmek amacıyla, ‘çiğ sütü’ aşağılayarak ‘sokak sütü’ demeleri ve onu yasaklamalarına tüketici itiraz etmeli idi. Edemediler. Bu alanda sorunlar varsa, ki vardı, gerekli denetimler yapılabilirdi.
Sağlık demek sadece mikrop sorunu değildir. Yoğurt 6 numara plastik kaplarda satılıyor. Yunanistan’da daha az zararlı olan 5 numara plastiklerin kullanıldığını gördüm. Kanserin azdığı bu dönemde biraz da bu sorunlara eğilinse ya. Ne gezer. Köylüler günah keçisi yapıldı. Altta kalanın canı çıksın deniyor.