Yeni bir yıla girerken
Hatırlarım yüreğim pır pır ederdi. Bir sevinç, bir sevinç alır götürürdü beni. En çok da 1999 yılının gelmesini istemiştim.
Hatırlarım yüreğim pır pır ederdi. Bir sevinç, bir sevinç alır götürürdü beni. En çok da 1999 yılının gelmesini istemiştim.
Neden? diyeceksiniz. Seksenli yıllarda ‘Uzay 1999’ diye bir dizi vardı. ‘1999’ tarihi beni ‘uzay’dan daha fazla heyecanlandırırdı. Çok uzakmış gibi gelirdi. En az uzay kadar uzak… O yıl gelince uzaylı gibi yaşayacağımızı düşlerdim. 1999’u hızla geçtik 2011 geldi. Uzayla ilgili bilgiler arttı, dünya basitleşti, insan hayatı küçülmeye başladı. Uzay da günlük konular arasında yerini aldı.
O zamanlar yılbaşı gecelerinde zenginlerin sofralarında hindi olurdu. Biz o gruptan değildik. Annem bütün gün üzerinde çalışır, büyük bir tavuğu hindi niyetine hazırlardı. Gönüller bir olunca hindi tavuk fark etmiyordu. Hayat akıp gitti. Şimdi ister istemez hemen her gün hindi yiyoruz. Hatta çoğu zaman yediğimizden haberimiz bile olmuyor.
Hiç unutmam, “Yeni yıla hangi ülke nasıl giriyor? heyecanı yaşanırdı. Avustralya nasıl giriyor? New York’ta ya da Londra’da insanlar nasıl çılgınca eğleniyorlar? Bizlere ne oluyorsa artık?.. Sonra belli meydanlarda kutlamalar yapıldı da kafaları döndürdük bu tarafa, Taksim’e, Bağdat Caddesi’ne, Alsancak’a…
Bazen TRT’de eski yılbaşı programları gösterilir. Kimi zaman güler, kimi zaman hüzünlenirim. Zeki Müren, Avrupa Güzeli Neşe Erberk’le dans ederken yeni yıla girişimiz… Nedense hafızamdan silinmemiş.
Bir süre de eğlenen insanları izlettirdiler yılbaşı gecelerinde. Permalı saçlı, büyük vatkalı elbiseli kadınlar, altın kolyeli adamlar, bir takım eğlenen insanlar… Onlar bizi eğlendirmek için mi eğleniyorlardı? Biz onları görünce eğleniyor muyduk? Hangi duygularla izliyorduk? Düşündüklerini sanmıyorum. Sonra sonra vazgeçtiler. Şimdilerde daha ucuz programlarla yasak savıyorlar.
Ne çabuk geçmiş onca yıl…
Bir yılbaşı gecesi var ki unutamam. Daha iki hafta olmuştu Londra’ya geleli. Sadece birkaç saat kalmıştı 1993 yılına girmeye. Her yer süslenmişti. İnsanlar hediye paketleri ellerinde alelacele yürüyorlardı sokaklarda. Kar atıştırıyordu bir yandan. Evde tek başınaydım. Herkes bir yerlere gitmişti. Nasıl geçecek bu gece diye kara kara düşünürken, saat dokuzda kapının zili çaldı. Şaşırdım. Birkaç gün önce tanıştığım Türk arkadaşım karşımdaydı. Yalnız kalmama gönlü el vermemiş. Yiyecek bir şeyler alıp çıkıp gelmiş. Ne kadar mutlu olmuştum tahmin bile edemezsiniz. Şimdi kim bilir nerede, ne yapıyordur?
O sevinç kalmasa da, içim umut dolu hala. Yeni bir yıla girerken sanırım biraz daha büyüktür ümitleriniz. Benim gibi yılbaşını dışarıda geçirmeyi sevmiyorsanız gene aynı masanın başında kalacaksınız demektir.
Yılbaşı gecesinden umudum yok. Yine o beş para etmez programları izleyip, geç bir saatte yatacağım. Benim için bir aylık televizyon izleme seansı ile eş anlamda. Ama ailemle birlikte olacağım için mutluyum. Her yılbaşı gecesi saat on iki oldu mu bir düşünce alır beni: “Daha kaç yılbaşı birlikte olabileceğiz?” diye.
Bir de şunları düşünmek lazım: 2010 nasıl bir yıldı? Neler getirdi, neler götürdü? Neleri gerçekleştirebildik, neler hayallerimizde kaldı? 2011’den beklentimiz ne? Görüyorum ki bu yıldan umudu kalmayanlar bir sonraki yıla çoktan bağlanmışlar bile.
Yeni yıla gülümseyerek başlayalım. Yanımızdaki insanlara sarılalım. Büyük hayallerimiz yoksa bile hedeflerimiz olsun. Varsın gerçekleşmesin, ama gayret edelim. Hayatın inişli çıkışlı olması değil midir biraz da yaşadığımızı hissettiren.
Eski yılı büyük umutlarla karşıladık da ne oldu diyebilirsiniz. Her seferinde geçmiş bir yılı uğurlarken bakıyoruz haberlere; gene yoksulluk, ölüm, acılar… Getirdiğinden fazlasını götürüyor yeni yıllar.
Yine de yeni bir yıl yeni hayatların başlangıcı olabilir. Yeni yılın ilk günü eski yıldan farklı olacağınızı hissedeceksiniz. Yılbaşı gecesi yemeyi, içmeyi fazla kaçırdıysanız, başta şiddetli bir ağrı, göz kapaklarında ağırlık, mide de yanma, bulantı, ne isterseniz vardır. Tabii ki bu değil demek istediğim. Bir gün fazladan tatil yapmak da…
Yeni yıllar hayatımızda yeni bir sayfa açmak için bahanedir bazen. Hayatın her sayfasına yazdığınız güzel bir şeyleriniz varsa ne mutlu size. Sağlık ise en önemlisi. Çaresiz hastalıklar olmasın aramızda.
Hep aynı yerde aynı kişiye rastlarsınız bazen. Tanımasanız da merak edersiniz. Kimdir? Niye burada? diye. Hele de yalnızsa… Çaresiz bir hastalığa yakalanmıştı. Hep aynı yerde ona rastlamaya alışmıştım. Ancak uzun zaman olmuştu görmüyordum. Dedim ki, “Gitti, 2010’da veda etti hayata.” Neyse ki yanılmışım. Görünce dayanamadım laf attım. Hiç tanışmamıştık kırk yıllık dost gibi konuştuk. Tanımasanız bile öldüğünü düşündüğünüz bir insanı yeniden görünce tarifsiz mutlu oluyorsunuz. Hayatın ne kadar güzel olduğunu hissediyorsunuz bir kez daha. İşte böyle bir şey, yaşamak bir tılsım… 2011 sağlık getirsin herkese…