Zeren Hanım’dan mektup var
Bir zamanlar mektup yazardık.
Kendi içinde bir düzeni ve içeriği olurdu bu mektupların.
Aynı düzen içinde ve uygun içeriklerle cevap yazardık aldığımız mektuplara.
Çok farklı içerikte mektuplar olmadığını bildiğimiz halde,
Hep özlemle bekler, heyecanla açar ve defalarca okurduk.
Sözün kısası mektubun, bir kültürel değeri vardı.
Önce telefon girdi yaşamımıza.
Mektuplar azaldı.
Haberleşme amaçlı olan mektuplar yazılmaz oldu.
Son olarak da internet, e-posta ve sosyal medya kapladı tüm hayatımızı.
Unuttuk mektubu, hayatımızdan neredeyse tamamen çıkardık.
Bir zamanlar, haberleşmenin en etkili, en güvenilir ve tek yolu mektup anılarımızda kaldı.
Genellikle çizgili kâğıtlara yazılırdı, düzgün olsun endişesiyle.
Karalaması yapılırdı önce.
Hemen hiç kimse ilk denemesini gönderemezdi.
Kullanılan yanlış bir ifade, amacı aşan bir cümle, mektupların gönderilmeden yok edilmesine neden olurdu.
Mektup yazmak önemli bir işti ve mektup yazan herkes bunun bilincinde olurdu.
Mektup konumuz, sevgiyse, duygularımızı anlatacaksak çizgisiz olurdu mektup kağıtlarımız.
Renklisi, kokulusu ve kendinden desenli olanları da çıktı sonraları.
Yenişehir’in ilk eczacılarından olan ve yıllarca Yenişehir’de görev yapan Zeren Tüzün Hanımefendi’den bir mektup aldım.
Yazdığım ve aldığım mektupları hatırladım
Yazarken ve okurken yaşadığım heyecanı
Çocukluğumun ve ilk gençlik yıllarımın mektupları geldi aklıma.
Defalarca yazdığım, defalarca okuduğum mektupları ile
Hemen her evde bulunan, mektup kâtiplerini düşündüm.
Her satırını bu duygularla okudum.
Çevremde bulunan yaşıtlarımla paylaşırken yeniden okudum.
Çizgili bir kağıda,
Okunaklı bir yazıyla özen gösterilerek yazılmış.
Anlaşılır ve çok kibar bir dil kullanılmış.
Hitap girişinin sağına yani ilk sayfanın sağ üst köşesine tarih atılmış.
Son satırdaki selam ve sevgi sunumlarına yer verilmiş.
Mektup, yazılış amacıyla başlıyor, konu özetleniyor ve sonuç cümleleriyle bitiriliyor.
Tam da öğrendiğimiz ve yıllarca yazdığımız kurallara uygun olarak kaleme alınmış.
30 yıl önce, özel bir anlamı olmayabilirdi.
Ama bugün itibariyle çok önemli.
Yaşadığım sürece saklayacağım,
Hayatımda aldığım son mektup olabilir endişesiyle.
Sizleri bilmem ama benim yaşamımda, bana mektup yazacak kimse kalmadı.
Son olarak Zeren Hanım’ın mektubundan birkaç cümleyi paylaşmak istiyorum,
Zeren Hanım; “Yenişehir’le ilgili her haber beni çok ilgilendiriyor. Yenişehir’den ayrıldığım 1971 yılından itibaren bu böyle. Her hafta gazetenizi bekliyorum. Düzenli olarak gönderiyorsunuz. Teşekkür ederim.” Dedikten sonra mektubunu,
“ Hiç kimsenin ilgisini çekmediği, bilinmeyen bir kişiden söz edeceğim. Eczacı Abdullah Hacı bey.” Diyor ve ekliyor.
1933 yılında, Yenişehir’in ilk ve tek eczanesi olan Halk Eczanesi’nin sahibi. Kendisini tanıdım. Çok yaşlıydı. Belki de ben çok gençtim, yaşlı zannettim. Kendisine çok saygı gösterdim ama hayat hikayesini sormak aklıma gelmedi. Hep öyle olur. Merak ettiğinizde, onların kaybolduğunu fark edersiniz. Tren kaçmıştı.
Zeren hanım böyle diyor.
Kendisini sevindiren, 67 yıllık dostum dediği Prof. Dr. Bayhan Çubukçu’ nun “Bursa Sağlık Tarihi” adlı kitabını bizlerle paylaşıyor.
Kitap, 1933 yılından bu yana, Bursa ve ilçelerindeki eczane ve sağlık hizmetleri hakkında bilgi veriyor. Yenişehir ile ilgili de ilginç bir bilgi aktarıyor. Buna göre, Yenişehir’de ilk eczanenin açıldığı 1933 yılında Bursa’da sadece 6 Eczane var. Aynı tarihte Gemlik, İznik, Orhangazi, Orhaneli’nde hiç eczane yok.
Zeren Tüzün Hanımefendiye,
Beni çocukluğuma ve gençlik yıllarıma götüren mektubu ve gönderdiği kitap için,
Yenişehir ve Yenişehirli ile ilgili duygu ve düşünceleri için
Şahsım ve gazetem adına yaptığı iltifatlar için
Teşekkür ediyor ve saygı ve selamlarımı sunuyorum.